İşte yine gözüme gram uyku girmeden geceyi gün etmiştim. Kulağıma gelen ezanla birlikte Kura'anımın kapağını kapatıp raftaki yerine koydum. Masanın başında geçen bir gece daha sona ermişti. Ama bu gece diğerlerinden farklıydı. Hep özlemden, hüzünden, pişmanlıktan zor gelirdi uyumak..
Bu geceyse korku ve heyecandan uyumamıştım. İçimde bir yerlerde korkan bir kız vardı. Bu kız bütün gece kulağıma, bavulumu toplayıp ortadan kaybolmam gerektiğini fısıldadı durdu. Diğer yandan bu kızı susturan bir taraf vardı. Dur diyordu, olduğun yerde kal.
Ama bu çok zalimce değil miydi?
Ben artık Ateş'in hayatında olmaması gereken biriydim. Bu zamana kadar onun başını belaya sokmaktan başka bir şeye yaramamıştım. Bu düşüncelerimi bildiğinden olsa gerek Kevser beni hiç yalnız bırakmamış bütün gece benimle oturmuştu. O ve diğerleri kalmamdan yanaydı.
Sandalyemi banyoya doğru sürüp başörtümü çıkardım, abdestimi tazeleyip çıktım. Kevser de uyanmış mutfakta bir şeyler yapıyordu. Yüksek ihtimalle ocağa çay suyu koyuyordu.
Onun yanına uğramadan ağır ağır odama dönüp, komodinin üzerindeki seccademi alıp dizlerime serdim. Kevser camı açmış, odanın içine sabah serinliğinin girmesine fırsat vermişti. İnsana huzur veren, bir yandan da tatlı tatlı üşüten bu serinliği çok seviyordum. Başörtümü de düzelttikten sonra niyet ettim sabahın sahibinin huzuruna varmaya.
Namazımı kıldıktan sonra bol bol dua etmeyi de ihmal etmedim. Her an muhtaç olduğum Rabbime bana bir çıkış göstermesi için yalvardım. Seccademi katlayıp yerine koyduğumda, Kevser bana sesleniyordu.
"Sabah şekerim sofra hazır, hadi gel." Mutfağa doğru giderken gülümsemeden edemedim.
"Günaydın patron, maşaAllah bu ne hız, hangi ara namazını kıldın da hazırladın?"
"Sen duayla meşgulken zaman öyle hızlı aktı ki anlatamam. Haydi geç balkona, ekmeği de al geçerken." Kapıda asılı olan ekmeği kucağıma alıp balkona doğru ilerledim.Masayı kahvaltılıkla donatmış, yumurta bile haşlamıştı. Masaya yerleştiğimde o da çaydanlığı getirdi.
"Emir aradı mı?" diye sordu çayları doldururken, yan yan bakıyordu.
"Yok aramadı." Sandalyemin cebindeki telefonumu alıp ekrana baktım, herhangi bir arama yoktu.
"Mesaj atsam mı?"
"At bence, Emir çoktan uyanmıştır." Mesajlara girip ne yazsam diye düşünürken Emir mesaj attı.
'Abla günaydın, namazdan çıktık şimdi kahvaltı yapmadan yollamıyorum.' Mesajı Kevser'e de okudum.
"Ateş'i sevmiş."
"Fazla şey biliyor, onu çok iyi tanıyor. Yani öyle hissediyor."
"Evet, bizden fazla şey biliyor." dedi imayla. Telefonumu masaya bırakırken gülümsedim. Şu an normal bir şekilde bu kahvaltıyı nasıl yapacağım gerçekten bilmiyorum.
"Sofrayı seyretme haydi bismillah de başla, bugün çok işimiz var."
Tabağıma kahvaltılıkları alırken şüpheyle baktım.
"Hayırdır, rezarvasyon falan mı var?" Genelde Güllük çok yoğun olmazdı. Ama herhangi bir organizasyonda dolar taşardı.
"Bugün seni ikna edip Semiha Hanım'a götürmeyi planlıyorum." Semiha Hanım fizik tedavi doktorumdu.
"Ben gitmek istemiyorum Kevser, bunu daha önce konuştuk."
"Biz herhangi bir şey konuşmadık. Sen Mislina'dan hepimizden saklamasını istedin. Biz öğrenince konuyu tartıştık. Ama gitmemene onay verdiğimizi hatırlamıyorum. En azından ben vermedim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Güllük
SpiritualBahçenin diğer tarafında göz göze geldiğim adamla kanım çekildi. Ateş öylece durmuş, yüzüme bakıyordu. Gözlerinde kızgınlığı, özlemi, nefreti gördüğüme yemin edebilirdim. Köşe bucak kaçtığım, sesini soluğunu özlediğim o adam, sonunda Güllük'ü keşfe...