Ben Zümrüt Cenker, Ateş Çırağan'ın eşi olmuştum. Yeniden..
Geri döndüğümde herkesin yüzü gülüyordu. Hanımlar balkona çıkmışlar beyler salonda kalmışlardı. İkramlar çoktan masalara yerleşmişti bile. Ateş'le Ayaz ortalarda görünmüyordu, Bedir abi de yoktu.Salondakilere başımla bir selam verip kızların yanına doğru sürdüm sandalyemi, beni görünce masa da yer açtılar.
"Gel kuzum gel, şöyle yamacıma gel." Kayınvalidem Seval hanımla ninemin arasına doğru yerleştim.
"Seval kızım, ne zaman döneceksiniz?"
"Ah bana kalsa hemen döneceğiz ama Hasan dönmek istemiyor. Gerçi burada olmak bana da çok zor gelir ama bir evladım daha var. Hiç olmazsa Ateş'imin kokusuna hasret kalmam." Bu duruma çok üzülüyordu, bunu da her fırsatta dile getiriyordu.
"Artık gelin bence de yenge, bak Ateş'te evleniyor. Burada olmalısınız."
"Gelinim haklı Seval hanımcığım, biz bile tası tarağı toplayıp gelsek mi diyoruz ama İzmir'i bırakmak öyle kolay olmuyor." Sibel anne fazlasıyla sevmişti Mislina'yı, bu durum zavallı arkadaşımın yanaklarına etki ediyordu.
"İnşaAllah diyelim bakalım."
"Gelin gelin, yakında torunlar da olur, benim bir ayağım çukurda bak, size emanet edeceğim canımın canını. Değil mi Sevim?" Sevim teyze böyle şeyler söylemesini sevmese de başıyla onay vermişti.
"Sen nasıl yaptın Sibel anne? Nasıl ikna ettin Selim amcayı?"
"Ay sorma Zümrüt, biliyorsun ya hiç istemiyordu böyle şeyler yapmamı. Dine düşman değildi biliyorum ama evde bahsini dahi istemiyordu. Biliyorsun işte olanları anlattırma." Mahcup hissediyordu, çünkü defalarca bu sebeple tartıştıklarını duymuştum, şahit olmuştum.
"Ama Ayaz her şeyi değiştirdi, o günden sonra değişmeye başladı Selim amcan. Bana izin vermeye başladı. Gizli gizli kıldığım namazları artık gözünün önünde kılabiliyordum. O gizli gizli hocalara gidip öğrendiğim Kur'an'ı evde okuyabiliyordum. Hatta bir keresinde işten erken gelmiş, kapı eşiğinde durmuş beni dinlemiş. O günden sonra o da ellerini açmaya karar verdi. Sahibimiz olan Hak Teala'ya sırtını dönmekten yorulmuştu belki de, Rabbine küsmeye hangi kalp dayanır ki?"
"Rabbim Ayaz'dan da senden de razı olsun güzel kızım, sabrınızın mükafatını almışsınız."
"Allah razı olsun, aldık çok şükür."
"Bu arada Bedia abla, Mısra, Ayaz falan da yok. Neredeler?"
"O falan kısmı benim oğlum mu oluyor gelin?" Seval teyze kızmış mıydı?
"Yok Seval teyze, yani aslında o da. Yani şey.." Elimi nereye koyacağımı şaşırmıştım ve ne konuşacağımı da. Hepsi birden gülmeye başladılar.
"Ay şaka kızım şaka, ayrıca ne Seval teyzesi Zümrüt? Seval hanım diyeceksin utanmasan." Ne demeliyim der gibi baktım. Ellerimi tuttu, ninemle Sevim teyze namazı bahane ederek kalktılar yanımızdan. Zeynep ablayla Gökçe de mutfağı toparlama bahanesiyle kaçtılar. Hülya'yla Kevser de zaten istemeden bir yarım saat sonra Güllük'e inmişlerdi. Masada sadece Sibel anne Sevim hanım ve ben kalmıştık.
"Anne diyebilirsin kızım."
"Diyebilir miyim? Ben canınızı yakabilir diye düşünmüştüm, o yüzden."
"Canımın yangınına su serpmiş olursun güzel kızım. Hasan da çok sevinir bu duruma, belki onu buraya bağlarsın. Ama sen rahatsız hissedeceksen hiç problem yok inan bana." Dili böyle diyordu ama içinde bir yerlerde kızını toprağa veren bir kadın vardı. Ve o kadın anne kelimesini canı gönülden duymak için yanıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Güllük
SpiritualBahçenin diğer tarafında göz göze geldiğim adamla kanım çekildi. Ateş öylece durmuş, yüzüme bakıyordu. Gözlerinde kızgınlığı, özlemi, nefreti gördüğüme yemin edebilirdim. Köşe bucak kaçtığım, sesini soluğunu özlediğim o adam, sonunda Güllük'ü keşfe...