"Ateş sabah herkesi ayağa kaldırmış, önümüzdeki hafta sonu seni isteyecekler. Bu defa her şey nizamına uygun olacak, Zümrüt ne derse o olacak demiş. Sen evlenmem dersen olmayacakmış, geçen sefer zoraki bir evlilik olmuş ya sanırım ondan."
"Ben, ben ne yapacağım? Ah ben bu işin içinden nasıl çıkacağım?"
Ben ne kadar şaşkınsam masadakiler de o kadar şaşkındı. Hepimiz Bedia ablaya bakakalmıştık. Sonra birden Kevser karnını tuta tuta gülmeye başladı. Öyle gülüyordu ki masadaki tüm ciddiyet bir anda kayboluvermişti. Hepsi birden gülerken ben bakakalmıştım. Aslında ağlanacak halime, ben de gülmeliydim.
"Ayy çok iyi oldu bu, ne kadar memnunum anlatamam."Hala gülüyordu.
"Kızım sussana ya." Hepsi gülüyordu ama ben kafayı Kevser'e takmıştım. Sabah namazından beri aralıksız beni rahatsız ediyordu.
"Sen beni düşünme aşkım, ne cevap vereceğini düşün. Hoyoor doyocoğooom, dersen kimse yemez bilgin olsun. Ay bir de magazine manşet oldunuz. Ayy karnım ağrıyor." Oturduğu yerden kalkıp nefes almaya çalıştı. Öyle çok güldü ki çatlayacaktı. Diğerlerinin de ondan farkı yoktu ya neyse. Gökçe'yle Bedia abla bir taraftan, o ağır başlı vakur Zeynep ablayla yengem olacak cadı Mislina da öbür taraftan gülüyorlardı. Kollarımı önümde birleştirip geriye doğru yaslandım. Ben ters ters boğazımı temizlerken onlar yavaş yavaş sakinleştiler. Bir süre sonra sessizlik sağlandı.
"Bittiyse, devam edebilir miyiz?" Kaşımın birini havaya kaldırıp olabildiğince ciddi konuştum zira yüzlerindeki ifadeyi görünce benim de gülesim geliyordu.
"Edelim kuzum, bak sırasıyla sana söyleyeyim." Elinde kalem varmışta yazı yazıyormuşcasına masaya eğildi.
"Bir, senelerdir çok sevdiğin halde Ateş'ten kaçıyorsun, hakkını yiyemem bunu çokta iyi başardın. İki, Ateş seni buldu, Rabbim bir şekilde onun yolunu buraya düşürdü. Ve, üç ben onu şu kadarcık tanıdıysam- ki doğduğumuzdan beri beraberiz- senin peşini bırakmaz."
"Dördüncü de benden olsun, siz bu gidişle çifte düğün yaparsınız." Son noktayı da Zeynep abla koyduğuna göre kendimi sandalyemden aşağıya atabilirim.
"Siz ciddi misiniz? İstese ne olacak ki benim cevabım belli değil mi?"
"Zümrüt delirtme insanı, eskiden ne olduysa oldu bir şekilde evlendiniz. Olmadı ayrıldınız ama sonra sevmeyi öğrendiniz. Hem de yeni yetme sevgiler gibi değil. Birbirinizi görmeden, duymadan sevdiniz. Ne Ateş harama yaklaştı ne de sen. Çünkü birbirinizi beklediniz." Bana çemkirip çayından büyük bir yudum aldı Bedia abla, bari biriniz beni savunsaydınız.
"Abla ben kimseyi beklemedim."
"Tatlım yalan söylemekte senin gibi maharetsiz birini görmedim. Daha bir ay olmadı görücü gelmek istediler, anında geri çevirdin. Daha öncekileri saymıyorum bile."
"Ama Gökçe ben nasıl evlenirim."
"Niye evlenmeyesin? Bana hiç, yürüyemiyorum falan deme, doktor olmadın belki ama az buçuk gördün hastalıkları dertleri. Senden çok daha kötü durumda olan insanlar var. Ama yine de evleniyorlar. Çünkü vazgeçmiyorlar, hayata bir şekilde tutunuyorlar. Şimdi kalbini bir yokla, gerçekten ne istiyorsun? Hepimiz bunu merak ediyoruz. Ateş'i hiç mi sevmiyorsun?"
"Ha olur ya, hakikaten sevmiyorsundur. Bunu açık bir dille söyle Ateş'e, bırak o tutunsun hayata. Çünkü sana ne kadar talip geliyorsa yeğenime de o kadar geliyor." Bedia abla doldurduğu çayları önümüze bırakırken tatlı bir kızgınlıkla konuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Güllük
SpiritualBahçenin diğer tarafında göz göze geldiğim adamla kanım çekildi. Ateş öylece durmuş, yüzüme bakıyordu. Gözlerinde kızgınlığı, özlemi, nefreti gördüğüme yemin edebilirdim. Köşe bucak kaçtığım, sesini soluğunu özlediğim o adam, sonunda Güllük'ü keşfe...