"Hocam öngördüğümüz gibi, rahim kaldıramamış olabilir. Çok fazla kanaması var."
"Evet evet aradım acili, geldiğimizi haber verdim."
"Yok, ne zamandır bu halde bilmiyorum o yüzden sizi beklemeden alırım."
"Peki hocam."
Mislina'nın yanı başımdaki çırpınışlarını görüyor fakat bir anlam veremiyordum. Zihnimi bir türlü toparlayamıyor, ağzımı bir türlü açamıyordum, açabilsem belki Ateş'i çağırın diye çığlık atabilirdim. Boşluğun, huzurlu davetiyle kendimi karanlığa doğru bıraktım.
--
"Ateş." Uzun uğraşlar sonrasında zihnimi toparlayabilmiştim.
"Söyle yavrum, yanındayım." dedi. Elimi tutuşuyla vücudumdaki gerilimin çekildiğini hissettim. Yavaşça gözlerimi açtım. Hastane odasındaydık.
"Ne oldu?" dedim anlamayarak.
"Seni bıraktığım için özür dilerim." İzmir'deki fabrikada bir işçi kaza geçirmiş, Ateş'te ilk uçakla oraya gitmek zorunda kalmıştı. Ne olduğunu anlamaya çalışırken bir anda irkildim.
"Ateş, Ateş bebeğim?" Soran gözlerle yüzünde küçücük bir işaret arıyordum ama o nemli gözlerini ellerimize bakıyordu. Sadece bakıyordu.
"Ateş, gözünü seveyim konuşsana."
Ben Ateş'ten bir yanıt beklerken odaya Mislina girdi.
"Uyandın mı kuzum? Nasıl hissediyorsun?" dedi. Yüzüme dokunduğunda ağlama ihtiyacı hissettim.
"Bebeğime bir şey oldu değil mi?"
"Sakin ol Zümrüt. Lütfen. Toparlanmadın daha." Gözyaşlarımı silip oturduğum yerde biraz kımıldandım.
"Gitti değil mi?" diyebildim.
"Gitti." dedi Ateş. Bir adamın sesi bu kadar yorgun çıkabilir miydi?
"Ben, ben onu hayatta tutamadım değil mi?" İçimden feryat figan ağlamak geliyordu ama yapamıyordum. Gözümden yaş bile akmıyordu. Neden?
Kararan zihnimle kendimi boşluğa bıraktım tekrar..
--
"Ne zaman kendine gelecek?"
"Ateş, bırakalım uyusun olur mu? Gel hadi bahçeye çıkalım biraz."
"Ayaz ya ben yokken uyanırsa?" İki gün olmuştu, Zümrüt'üm uyanmıyordu. İlk gün kısa bir anlığına uyanmış, bebeğimizi kaybettiğimizi öğrenecek kadar uyanık kalmıştı.
"Sen beni dinle, daha uyanacak kadar güçlü değil. Çok kan kaybetmiş." Evet öylesine çok kaybetmiş ki bembeyaz olan yatağımız boydan boya kanla kaplanmış. Zihnime gelen görüntülerle başımı salladım. Ayaz'ın yönlendirmesiyle çıktım odadan. Neyse ki tam biz çıkarken yengemle Kevser kata girdi.
"Yenge biz biraz bahçeye çıkıyoruz."
"Biz de Ateş'i eve yollamaya geliyorduk zaten." dedi yengem.
"Olur mu Ateş? Biraz eve git yengem ha? İki gündür, uçaktan indiğin gibi duruyorsun."
"Uyansın öyle gideyim yenge."
"Yengem bir aynaya bak, ne haldesin bir gör. Ondan sonra sen karar ver. Zümrüt uyandığında ona destek olacak bir Ateş görmeli. Çökmüş, kül olmuş değil." Haklıydı, ama ben o eve karım olmadan girmeyi istemiyordum. Karımın kanı kaplı yatağa nasıl bakarım?
"Merak etme, biz her yeri temizledik. Sadece git gel, sana evde kal diyen yok güzel kardeşim. "
"Tamam yenge, siz girin hadi. Uyandığında başında birileri olsun."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Güllük
SpiritualBahçenin diğer tarafında göz göze geldiğim adamla kanım çekildi. Ateş öylece durmuş, yüzüme bakıyordu. Gözlerinde kızgınlığı, özlemi, nefreti gördüğüme yemin edebilirdim. Köşe bucak kaçtığım, sesini soluğunu özlediğim o adam, sonunda Güllük'ü keşfe...