Bölüm: 37

4K 316 20
                                    

İstanbul'a geldim geleli aramadığım yer sormadığım insan kalmamıştı. Sanki yer yarılmıştı da Zümrüt içine girmişti. Aylar geçmişti ama hiçbir haber yoktu. 

Arkadaşları, şirket çalışanları, Müslüm bey, herkese sormuştum. Evlerinin önüne sürekli adam dikiyordum belki gelir diye ama yoktu. Sonra hayat eski tekdüzeliğine dönmeye başladı zaten. İşe gidip gelmekten başka bir şey yapamıyordum tabi. Her ne kadar bir anda yok olsa da ona verdiğim söz gereği şirketleriyle ilgilenmeye devam ediyorum. Günden güne büyüyen şirketin ne yazık ki sahibi yoktu ortada. 

Ottan bir farkım kalmış mıydı merak ediyorum. Yaptığım tek şey işe gidip gelmekti. Yaram epey iyileştiğinden tekrar spora gidiyordum sadece. Kendimi olabildiğince yoruyordum ki yatağa girdiğimde deliksiz uyuyabileyim. Yoksa gözümü yummamın bir yolu yoktu kesinlikle. Şu an gecenin bir yarısı olmasına rağmen bahçede oturmamın da tek sebebi bu uykusuzluktu. Hava bahar havası kıvamındaydı. Kış bir türlü gelmek bilmemişti. 

"Hayırdır evlat bu saatte." Bacaklarımı uzattığım sandalyeden indirip oturuşumu düzelttim. Sabah namazı için kalkmış olmalıydı dedem.

"Kaç olmuş ki?"deyip kolumdaki saate baktım. Beşe geliyordu. 

"Uyandım da namazı kılıp yatayım dedim." Artık namaz kıldığımı biliyordu.

"Yalan söylemeyi çocukken de beceremezdin sen, o elini ensenden çekte yalanın hemen belli olmasın. Hiç uyumadın yine değil mi?" Farketmeden oluyordu bu şey ya. Hemen indirdim elimi. 

"Yorulmuyor musun oğlum? Adam gibi bir şey yediğin de yok." Yavaşça oturdu yanımdaki sandalyeye.

"Yok dedem iyiyim, yemekte yiyorum ayrıca. Ama artık dengeli beslenmeye karar verdim, sağlıklı olmam lazım biliyorsun."

"Dengeli beslenmek ne zamandan beri beslenmemek oldu. Sen zaten son derece sağlıklısın evladım. Oynama kendinle." Gülümsedim. 

"Sen düşünme beni dedem, iyiyim çok şükür." 

"Öyle diyorsan öyledir oğlum ne diyeyim. Haydi kalkta namazı kılıp uyu öğlene kadar. Pazar bugün nasıl olsa, işe falan gitme. Beni sinirlendirme."

"Tamam tamam, ben de öyle yapmayı planlıyorum zaten." Kalkıp ona da elimi uzattım, tutunup doğruldu. Elini sırtıma koydu. Beraber girdik eve. 

Odasına kadar ona eşlik edip sonra kendi odama geçtim. İyicene yaşlanmıştı, ömrüne o adar büyük acılar sığdırdı ki aklım çıkıyor bir gün beni bırakacak diye. Zümrüt'ün yokluğu onu da çok etkilemişti her halinden belliydi. 

Etkilenmeyen tek bir insan var mıydı ki?

Abdest alıp geçtim seccadenin başına. Namazımı kıldıktan sonra seccadeyi kaldırıp çekmeceye yerleştirdim. Yatağıma uzandığımda saat beş buçuktu. Sağa dön sola dön derken en sonunda göz kapaklarıma inen ağırlıkla daldım uykuya.

Uyandığımda saat sekizdi. Bu kadar uyku bile iyi gelmişti yorgunluğuma. Yatakta doğrulup gerindim. Sanki uyanmamı bekler gibi telefonum çalmaya başladı.

Oktay arıyordu. Geldiğimden beri birkaç kez ayak üstü görüşebilmiştik sadece. 

"Efendim kardeşim?"

"Napıyosun kardeşim? Uyumazsın diye aradım ama." Hiç sekizden öteye geçtiğim olmamıştı. 

"Yeni uyanmıştım kardeşim. Sen napıyosun?"

"Ben de hazırlanıyorum, sizi toplamaya çalışıyorum."

"Hayırdır nereye toplanıyoruz?"

"Kahvaltı yapalım oğlum. Aylar oldu sen döneli. Böyle mi olacaktık yani?"

Güllük Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin