Zeynep ablayla bir süre daha oturduk sonra da üzerimizi giyinip Güllük'e indik. Kevser çoktan gelmiş, aldıklarını dolaplara yerleştiriyordu.
"Hoşgeldiniz hanımlar."dedi tezgahın arkasından bize doğru gelirken.
"Hoşbulduk güzellik." Zeynep ablayla sarılıp biraz ayak üstü sohbet ettiler. Tezgah bölümü daha içeride kaldığından çok sıcaktı. Klima da pek bir fayda sağlamıyordu.
"Ablamlar geliyorlar kuzum."
"Yaa. Çok güzel, uzun zamandır toplanamamıştık. Ne yapalım bahçeye masa hazırlayalım o zaman. Uyar mı?"
"Uyar çok güzel olur." dedi Zeynep abla.
"Ben geçip bahçede otursam sıkıntı olur mu? Bugün pek ortalıkta gezinecek kadar iyi hissetmiyorum kendimi." Kevser şaşkınca yüzüme bakarken yanıma geldi. Yanaklarımı sıktı.
"Senin ağzından bunları duyabilmek ne hoş. Kendini parçaladığın günler dün gibi gözümün önünde. Ahh."dedi gülümseyerek. Kendimi o kadar yoruyordum ki bazı günler Kevser biraz yatmam için yalvarıyordu. Sonra ciddileşti.
"Şaka bir yana niye iyi hissetmiyorsun? Çok mu yoruldun ben yokken."
"Yok ya, her şeyi Hülya halletti sağolsun. Sadece biraz kırgınlık var üzerimde."
"Anladım ee hadi ikinizde çıkın madem bahçeye."
"Ben yardım etseydim kuzum."
"Yok abla sen de geç. Kızlarla biz hallederiz. Yemek siparişi yok zaten şu an. Herkes soğuk bir şeyler içme derdinde."
"Tamam kuzum."dedi Zeynep abla. Ben önde o arkada yavaşça çıktık bahçeye. Bahçemiz biraz daha kapalı kaldığından özel hissettiriyordu. Büyük bir masamız vardı tam ortada. Genelde grup gelenler için kullanıyorduk. Ya da kahvaltı organizasyonları için.
Sandalyem masaya uygun olmadığından normal sandalyelerden birine geçmem gerekiyordu. Hülya da bunu bildiğinden olsa gerek yanımızda gelmişti. Birer taraftan kollarımdan tutup sandalyeye yerleşmeme yardım ettiler. Daha doğrusu süs bebeği gibi oradan alıp oraya oturttular. Kendi kendime yapabilmemin imkanı yoktu çünkü. Bana böyle yardım etmeseler nasıl olurdum bilmiyorum. Sırf bu sebepten bile her gün varlıklarına şükrediyorum. Çünkü bu hale geldikten sonra gördüm ki, vücudunda herhangi bir eksik varsa eksik yaşıyorsun. Ama arkadaşlarım 'ki arkadaştan öte artık ailem olan bu insanlar' bana bu eksikliği hiç hissettirmediler. Nice insan var, eksiği yüzüne vurula vurula yaşayan, yaşamaya çalışan. Gururu incitilen, yok sayılan. Rabbim hepsinin yardımcısı olsun.
Zeynep abla eşini arayıp haber veriyordu yaptığımız plandan, Hülya da bu sırada iki çay getirmişti.
"Yoğunluk var mı?"
"Yok abla. Sakinledi biraz. Başka bir şey ister misiniz?"
"Sağol canım."
"Afiyet olsun." deyip girdi içeri. Hülya'yla Emir bize dükkanı ilk açtığımızdan beri çok yardımcı olmuşlardı. Ailelerinin biraz kalabalık olması sebebiyle destek amaçlı çalışıyorlardı. Anne ve babaları yoktu, üç kardeşleri daha vardı. Dedelerinin evinde yaşıyorlardı. Dilek'le Ceylan vardı birde. Onlar arka kısımda destek oluyorlardı bize. Dilek uzun zamanlar baristalık (Baristalığın alkolle herhangi bir alakası yoktur) yapmış bir kızdı. Büyük kafelerde çalışmıştı, yapamadığı bir içecek çeşidi yoktu yani. Açılış günümüzde müşteri olarak gelmiş, yoğunluk sebebiyle yetişemediğimiz yerde bize yardım etmişti. Sonra da çalışmaya başlamıştı. Bizimle neden çalışmak istediğini hala kavrayabilmiş değilim ama büyük bir özveriyle çalıştığına şahidim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Güllük
SpiritualBahçenin diğer tarafında göz göze geldiğim adamla kanım çekildi. Ateş öylece durmuş, yüzüme bakıyordu. Gözlerinde kızgınlığı, özlemi, nefreti gördüğüme yemin edebilirdim. Köşe bucak kaçtığım, sesini soluğunu özlediğim o adam, sonunda Güllük'ü keşfe...