İkbal pastasını yerken ben de kahvemi içtim. Hesabı ödeyip dükkandan çıkacakken omzuma değen elle arkama döndüm. İkbal kucağımdaydı. Hisar'dı bu dedemin çok sevdiği talebelerden biriydi. Dostça selamlaştık önce.
"Yüzünü gören cennetlik be kardeşim." Eyüp Sultan'da bir okulda öğretmenlik yapıyordu Hisar. Aslında bize çok yakındı Eyüp ama bu sene biraz seyreltmiştim gitmeyi. Normalde haftada bir günümü orda geçirirdim mutlaka.
"İşten güçten hep kardeşim ya. Yoksa ordan kopmam bilirsin."
"Bilmez miyim kardeşim, bu küçük hanım kim böyle?"dedi İkbal'in başını okşarken. Yabancılardan hiç hoşlanmayan İkbal'de başını omzuma dayadı hemen.
"Bedir abimin kızı. Beraber camiye geliyorduk ya ara sıra, hatırlarsın abimi."
"Ha hatırladım. Maşallah Rabbim bağışlasın. Çok güzel bir kızmış bu." dedi. Güzelliğinden bahsedildiğini işitince hemen kaldırdı kafasını bizimki.
"Teşekkür ederim Hisar abi, senin de adın çok güzelmiş." Gülümseyişinden yüzü aydınlanmıştı resmen.
"Çok teşekkür ederim küçük hanım ben de çok beğeniyorum adımı."
"Kardeşim gel bize geçelim, oturur çay içeriz biraz."
"Yok kardeşim, benim biraz işim var buralarda. Sen benim çayımı içmeye gel, bak yarın Cuma. Beraber geçeriz camiye."
"Güzel olur, ararım seni öğleye doğru o zaman."
"Olur kardeşim. Seninle tanıştığıma da çok memnun oldum küçük hanım, tekrar görüşelim mutlaka olur mu?" İkbal bana bakıp gülümsedi.
"Amcamla birlikte gelebilirim sadece, kendim kendime seni bulamam Hisar abi." İkimiz de gülümsedik.
"Evet kardeşim benimleyken görüşebilirsiniz sadece." Göz kırptım.
"Peki madem, haydi Allah'a emanet olun görüşürüz kardeşim." Biz kafeden dışarı çıkarken o da hesabını ödüyordu.
"Ballım, bir yerin mi ağrıyor? Niye hiç konuşmuyorsun?"
"Yok amca uykum geldi. Eve gidelim."
"Gidelim kuzum." Onu yerine yerleştirdikten sonra ben de binip aracı hareket ettirdim. Yorulmuştu yüksek ihtimalle. Eve vardığımızda çoktan uyumuştu. Arabayı park edip indikten sonra yavaşça kucağıma aldım. Mışıl mışıl uyuyordu. Kapıya gelince zile bastım. Kapıyı Mislina açtı. Eskiden de pek konuşmazdık ama artık hiçbir muhabbetimiz kalmamıştı. Hissediyorum onu benden saklayan yegane kişi Mislina'ydı. Evet kabul, herkes buna dahildi ama Mislina bana bunu yapmazdı, yapamazdı.Yapmamalıydı. İster istemez aramızda sert bir duvar oluşmuştu.
Kafamla selam verip yavaşça kucağına bıraktım İkbal'i.
"Abimlere selam söylersin, yemeğini yedi güzelce."deyip arkamı dönüp yürümeye başladım.
"Ateş dur."dedi. Olduğum yerde kalıp ona doğru döndüm. Yine üzgünüm falan diyecekti.
"N'oldu?"
"Yarın."dedi duraksadı bir süre.
"Yarın beni bir yere götürebilir misin?" Şaşkınca baktım yüzüne. Mislina böyle şeyler istemezdi.
"Arabana bir şey mi oldu?"
"Hayır. Sadece tek gidemeyeceğim bir yer." İkbal'i uyandırmamak için kısık sesle konuşuyordu.
"Saat kaç gibi?"
"Sen ne zaman uygunsan, benim için farketmez."
"Tamam, cuma namazı için Eyüp'e geçicem. Öncesinde gitsek olur mu? Sonra işe dönmem gerek çünkü. Toplantım var."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Güllük
SpiritualBahçenin diğer tarafında göz göze geldiğim adamla kanım çekildi. Ateş öylece durmuş, yüzüme bakıyordu. Gözlerinde kızgınlığı, özlemi, nefreti gördüğüme yemin edebilirdim. Köşe bucak kaçtığım, sesini soluğunu özlediğim o adam, sonunda Güllük'ü keşfe...