"Sana ben ne desem ki şimdi Zümrüt." Kendi halinde bahçede oturan kadınım şaşırdı. Bacakları ağrıyordu sanırım, ovalıyordu.
"Bir şey mi yaptım? Ne oldu?" Bahçe kapısının pervazına tutunup gülümsedim.
"Güzelliğinle başımı döndürmeye ne hakkın var? Elim ayağım tutmaz oldu yine." Gülüşüyle kulaklarım şenlendi.
"Güzel bakan güzel görür Ateş'efendim." Yanına gidip diğer sandalyeyi ayakucuna çektim.
"Gördüklerimi başkaları görür diye ödüm kopuyor." Ayaklarını dizime doğru kaldırıp ben masaj yapmaya başladım.
"Yoruldun mu?"
"Biraz fazla yüklendim sanırım, ama olsun. Acıyı verene şükür."
"Çok şükür. Sen yine de çok yüklenme."
"Yürüyebildiğime hala inanamıyorum Ateş."
"Ben ilk gün inanmıştım."
"Zaten sen olmasaydın, nasıl katlanırdım inan bilmiyorum."
"Sen başarırdın." Ellerimi tutup yüzüne değdirdi. Yanakları üşümüştü. Ama o pek sevdiğim pembeliği hala gözlerimin önündeydi.
"İçeri girelim hadi, üşümüşsün."
"Evde bunalıyorum."
"Buraya soba falan mı kursak?"
"Duman olur, çevreden rahatsız olanlar olur."
"Isıtıcı falan mı alalım o zaman?"
"Olabilir. Belki kış bahçesi şeklinde yapabiliriz. Elektrikli bir şömine yaptırırız."
"Elektrikli niye yaptırıyoruz? İçerideki gibi bacalı yaptıralım. Zaten her gün yakmıyoruz."
Evde rahat hareket edebilmesi adına bahçenin etrafını güzelce kapatmıştık. Oturduğumuz kısmın da çatısı vardı.
"Haydi."dedim sandalyemi yerine yerleştirirken. Derin bir nefes alıp elini uzattı. Yerinden kalktığında acıyla sıktı gözlerini.
"Fazlasıyla yormuşsun kendini. Ne yaptın bu kadar?"
"Programa tabiyiz şu an aslında. Ben biraz fazla sıktım kendimi bugün." Sabah erken saatlerde spora gider gibi tedaviye gidip geliyorduk. Yaklaşık on ay olmuştu. Biz çoktan meyvelerini almaya başlamıştık, Zümrüt kendi kendine zorlansa da destekle yürüyebiliyordu. Müsaade isteyip kucağıma aldığımda kıkırdadı.
"Hoşuna gidiyor değil mi?" dedim salona yürürken.
"Yalan söyleyemeyeceğim, ilgi budalası olmama ramak kaldı." dedi yanağıma bir öpücük kondururken.
"Tehlikeli sularda yüzüyorsun hatun kişi."
"Ben yüzmeyi senle öğrendim Ateş'efendim."
"Neyse sen şimdi şuracıkta otur, kocan sıcak bir atmosfer oluştursun."
"Burası zaten yeterince sıcak değil mi?" dedi.
"Yahu kadın yorgunsun hala beni çıldırtmaya çalışıyorsun."
"Nikahlı kocamıza da yürüyemiyoruz ya. Bu nasıl bir adalet, bu nasıl hayat, bu ne çile.." Sitemleriyle kahkaha attım. Bazen çok cüretkar oluyordu. Tanıyamadığım bir kadın çıkıveriyordu içinden. Sanırım evli olmakta bu demekti. Bu hali öylesine hoşuma gidiyordu ki anlatamam.
"Bak bir de gülüyor." Ben şömineye odunları atarken o söyleniyordu.
"Yahu kadın yorgunsun, nefes almaya mecalin yok sen hala neler düşünüyorsun."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Güllük
SpiritualBahçenin diğer tarafında göz göze geldiğim adamla kanım çekildi. Ateş öylece durmuş, yüzüme bakıyordu. Gözlerinde kızgınlığı, özlemi, nefreti gördüğüme yemin edebilirdim. Köşe bucak kaçtığım, sesini soluğunu özlediğim o adam, sonunda Güllük'ü keşfe...