Namaz kılmanın bu kadar huzur verdiğini bilmiyordum. Yani nasıl anlatsam, benim çevrem hep kalabalıktı elhamdülillah, fakat içimden geçenleri olduğu gibi aktarmakta öyle zorlanıyorum ki son zamanlarda. Kırmadan, dökmeden, incitmeden nasıl konuşsam bilemiyorum. Bu da bir yerden sonra öylesine yıpratıyor ki. Bir şey istemek hele, öyle zor ki. Sanki istediğim şey yapılmayacakmış gibi hissediyorum sıklıkla.
Fakat namaz öyle değil, dua kesinlikle öyle değil. Dua ederken kesin kabul olunacak diye bir kaide yok elbette, ama şöyle bir bilinç var ' Kalben istersen ve Rab onu senin hayırlın olarak nasip ederse olur' olmadığında demek ki hayırlı değilmiş diyebilirsin. Duanın bir sınırı yokmuş yani. Yeter ki istemesini, Rabbine el açmasını bil.
Her gün olduğu gibi bugün de namaz bitince Kevser eline pek sevdiği Kur'an'ını almıştı. Yaptığı yemeklerden lezzet aldığım gibi sesinden de öyle haz duyuyordum ki Kevser'in, anlatamam. Okumuyordu sanki nasıl tabir etsem. Konuşuyordu resmen. Anlamadığım, hatta tamamen yabancısı olduğum bir dil Kur'an dili. Yine de öyle güzel duygulara sevk ediyordu ki beni anlatabilmemin imkanı yok.
Kevser bitirdiğinde kendimi öyle rahatlamış hissettim ki. Aylardır çırpınıyor ama herhangi bir sonuç alamıyordum. Yaşamak istediğim hayatın ne olduğuna kendim karar veremiyor bir de üstüne oraya buraya sürükleniyordum.
Tam olarak olmasa da net olacaktım artık. Ninem beni sarıp sarmalarken, kızların usul usul akan gözyaşlarını izlerken kalbim bana yapmam gerekenleri tek tek fısıldıyordu sanki. Kendimi hiç olmadığım kadar özgür hissediyorum şu an.
Ninemlerle beraber misafir odasına indim biraz zaman geçirdikten sonra hayırlı geceler dileyip çıktım odaya. İçeri girdiğimde Mislina dolabını açıp bana bir paket verdi. Ateş için işlediği seccade. Öyle güzel, öyle özeldi ki. Bugün Mislina'ya olan sevgim ve bağlılığım sanırım zirvelere ulaşmış olmalı. Ayaz'dan sonra hayatıma böylesine değebilen ilk insan o oldu.
Üzerimi değiştirip yatağıma oturdum, bir süre Mislina'nın sormasını bekledim ama sormadı.
"Mislina?"
"Söyle canım?" dedi ipek gibi görünen saçlarını tararken.
"Ne düşünüyorsun Ateş'le ilgili." Tarağı bırakıp bana doğru döndü oturduğu yerde. Geceliklerini giydiğinde ne kadar zayıfladığı çarptı gözüme.
"Cancağzım, sen aklıselim bir kızsın. Ama bu işlerde akıl değil de kalp ön planda oluyor genelde. Ateş'i uyar bence. Evet, onu çok seviyorum. Ama harama düşeceksiniz diye de aklım gidiyor. Cehennemin ateşine tırnağınız dahi değsin istemiyorum. Her şeyin bir yolu yordamı var. Ateş'in kendini ispatlaması lazım. Gerçi maşallah bugün ispatlamasına pekte lüzum kalmadı her alanda gösterdi bahsettiği sevgisini ama olsun. Bekle. Cesur amcamla konuşsun."
Kafamı aşağı eğmiş ellerimle oynuyordum. Yanıma gelip ellerimi tuttu.
"Kız kardeşim, bırakalım Ateş'i de. Sen ne istiyorsun, niye bu kadar zorlanıyorsun. İçinden çıkamadığın, aklından çıkamadığın şey ne."
"Ben onu hep bana sırtı dönük buldum Mislina. Hep azarlarken, hep aşağılarken. Evet, bu konuyu daha önce de konuştuk biliyorum ama. Bir mesaj attı diye kendimi böyle tuhaf hissetmek istemiyorum. Ben onu anlamak istemiyorum, ona kızgın kalmak istiyorum. Yumuşamak istemiyorum."
"Bu konuyu konuştun mu onunla?"
"Tabi ki de hayır. Ateş'i bilmiyor musun, nasıl dalga geçer benimle. Onu sevdiğimi düşünür." Ay bir havalara girer hemen."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Güllük
SpiritualBahçenin diğer tarafında göz göze geldiğim adamla kanım çekildi. Ateş öylece durmuş, yüzüme bakıyordu. Gözlerinde kızgınlığı, özlemi, nefreti gördüğüme yemin edebilirdim. Köşe bucak kaçtığım, sesini soluğunu özlediğim o adam, sonunda Güllük'ü keşfe...