Bölüm 2

24.1K 2K 871
                                    

(Bong Cha)

Yemyeşil ağaçların süslediği eşsiz ormanda temiz havayı içime çekiyordum. Etrafın biraz kararması sebebiyle yanımda ilerleyen muhteşem varlığa ayak uydurup yavaş adımlar atmaya dikkat ediyordum. Belki de tek sebebi buna bağlamak saçma olurdu zamanın yavaş geçmesini istediğim için de adımlarım oldukça yavaştı. 

''Prensesim yorulduysanız dinlenebiliriz.''

Kendimi yorgun hissetmeme rağmen karşılıklı oturup yüzünü daha rahat inceleyebilme fırsatını kaçırmayacağımdan gülümseyerek başımı salladım ve onay verdim.

''Biraz dinlensek fena olmaz sanırım.''

Prens gülümseyerek karşıda duran kayalıkları işaret etti.

''Şu ileride oturabiliriz.''

Usulca onu takip etmeye başladığımda benden yalnızca birkaç adım ileride yürüyordu. Yol fazlasıyla taşlı olduğundan Jimin bana dönerek elini uzattı. Başımı kaldırıp ona baktığımda gülümseyen gözleriyle karşılaştım ve yeniden uzattığı eline bakıp usulca elimi ona uzattım. Tuttuğu elimi avuçları arasına hapsettiğinde kalp atışlarım hızlandı.

''Dikkatli ol, taşlar ayağına zarar verebilir.''

Başımı sallasam da elimi tutuyor olmasının heyecanına kapılarak söylediği şeylere kulak asmamıştım. Aklımda yalnızca hissettiğim elimi saran parmaklarıydı bu da takılıp düşmemi kolaylaştıran bir etkendi. Jimin elimi tutmuyor olsa daha dikkatli yürüyebileceğimden emindim.

Biraz ilerde takıldığım taşla birlikte dengemi kaybettiğim esnada Jimin'in belimde hissettiğim kolları son anda düşmeme engel oldu. Ellerimin göğsünde yumruk şeklinde öylece kalması dışında aramızda hiçbir mesafe bulundurmayan bu hareketi zaten normal bir şekilde işlemeyen kalp atışlarımın mümkünmüş gibi daha hızlı çarpmasına sebep olmuştu. Başımı kaldırıp Jimin'e baktığımda gözlerini benden ayırmadan öylece bana baktığını hissetmemle nefesimin kesildiğini hissettim. Ne kadar süre öylece kaldığımızı bilmeden geri çekilmek için hamle yaptığımda Jimin belime sardığı kollarını yavaşça çözdü.

Jimin'in kollarından ayrılmış olmamla birlikte ayağımda oluşan sızıyla yüzümü buruşturdum. Anın heyecanıyla kendi acımı fark edemeyecek derecede büyülenmiş olmam hiç normal değildi.

Jimin eğilerek ayağıma baktığında kaşlarını çatıp ellerini kanayan ayak bileğime götürdü.

''Taşa sürtmüş olmalısın canın çok yanıyor mu?''

Jimin'in endişeyle sorduğu soruya karşılık ''İyiyim dayanabilirim'' diye cevap versem de bir anda ayaklarımın yerden kesilip beni kucağına almasıyla gözlerimi şaşkınlıkla açtım. Refleks olarak boynuna sardığım kollarım yüzünden yanaklarımın kızardığından emin olabiliyordum. Ne ara olduğunu anlayamadığım bu durum nedense beni rahatsız etmemiş, aksine güzel bir rüyadaymışım hissine kapılmama sebep olmuştu ve ben bu rüyadan kesinlikle uyanmak istemediğimi biliyordum.

Jimin usulca beni büyük kaya parçalarından birinin üzerine bıraktığında her ne kadar istemesem de kollarımı boynundan zorlukla ayırdım.

Ciddiyetle yeniden eğilip bileğimi kavramasının ardından üzerindeki gwanbokun eteğinden yırttığı bir parça kumaşla bileğimi nazik bir şekilde sardı be bakışlarını yeniden yüzüme odakladı.

''İşte oldu!''

Yaptığı şeyin ardından gözleri kısılana dek gülümsedi ve bakışlarım yalnızca gülüşünün güzelliğine takıldı. Çok konuşan biri olarak Jimin'in yanında süt dökmüş kediye dönmem normal miydi? Sanırım herkesin dilinden düşürmediği ''aşk'' kelimesine yakışacak kişi tam olarak karşımda duruyordu. Anın getirdiği cesaretle sorduğum soru yüzünden utanmayı daha sonraya erteledim.

''Bir daha sizi görebilecek miyim prensim?''

Jimin gülümseyerek yanımdaki boşluğa oturduğunda bakışlarını bana yöneltti. Gözlerime derin derin bakıyordu ve bu durum içimin titremesine sebep oluyordu.

''Bir daha görüşebileceğimiz günü sabırsızlıkla bekliyor olacağım.''

Jimin'in gözlerinin içi gülerken utanarak başımı eğdiğimde karşıdan gelen general Seok Jin ve askerleri yüzünden telaşla olduğum yerden kalktım.

''Bong Cha!''

Abimin sesini duyduğumda ne kadar düşüncesiz olduğumun bir kez daha farkına varmıştım. Yine abimi telaşlandırmayı başarmıştım. Abim önde, askerleri arkasında yanıma ilerlediğinde kaşlarını çatarak Jimin'e baktı . Jimin'e döndüğümde ise sakin bir şekilde yanımda duruyordu.

''Nerelerdesin aptal kız?''

Abimin bana sarılmasıyla birlikte korkmuş olduğunu fark edebiliyordum. Kollarımı abime sarıp kısa bir sürenin ardından geri çekildim. Bunu başka zaman asla yapmazdı askerlerinin yanında fazla yakınlık gösteren biri değildi. Koruması gereken bir otoritesi olduğunu düşünürdü hep. Ama yalnız olduğumuzda yanaklarımı sıkmaktan benimle uğraşmaktan ve çok nadir sarılmaktan asla çekinmezdi. Aramızdaki bu bağ sarayın çekilir bir yanı olmasına sebep oluyordu.

Abim benden bakışlarını çekip yeniden Jimin'e yönelttiğinde açıklama gereği duyarak atıldım.

''Şilla Hanedanlığı'nın veliahtı, beni kaybolduğum sınırdan buraya kadar getirdi. Onun güvenli bir şekilde dönmesine yardım eder misin prensim?''

Abim söylediklerimle birlikte ifadesiz bakışlarını bir süre Jimin'in üzerinde gezdirdi.

''Kız kardeşime yardım ettiğiniz için teşekkürler güvenli bir şekilde topraklarınıza ulaşmanızı sağlayacağım.''

''Kendim dönmeyi tercih ederim.''

''Topraklarımızda askerlerimiz tarafından görülmek sizin için tehlike arz edebilir. Kız kardeşime zarar gelmesini engellediğiniz için sizi tehlikeye atamam lütfen bunu kabul edin.''

Jimin bunun üzerine kabul ettiği teklifle beraber bana döndü.

''Kendinize dikkat edin prensesim.''

Jimin'in gözlerinde gördüğüm hüznün aynısı benim de içimi kaplamıştı. Onu bir daha görebilecek miydim gerçekten? Kalbimin sızladığını fark ettiğimde güzel yüzünden gözlerimi ayıramıyordum. Son kez göreceksem eğer doyasıya bakmalıydım. Hafızama her ayrıntısını kazıyana kadar bakmalıydım. Her zerresini ezberleyene kadar.

''General, buraya gel!''

General Seok Jin, saygıyla eğilip abimin emirlerini dinlerken ben Jimin'e bakmaya devam ediyordum.

''Prensi Şilla sınırlarına kadar koruyun ve güvende olduğundan emin olun.''

General emirleri uygulamaya başladığında yanına birkaç askeri de alarak hazırlanmıştı. Bir süre sonra Jimin ile beraber gözden kaybolmalarını izledim.

''Nasıl olur da böyle pervasızca davranabilirsin? Şilla topraklarına kadar gitmişsin sana bir şey olabilirdi!''

Abim oldukça sinirliydi ben de üzerine söyleyecek bir şey bulamadığımdan başımı önüme eğmiş usulca onu dinliyordum. Bir süre sonra anlamlandıramadığım kalbimde hissettiğim boşluk ağlama isteği uyandırıyordu. Kendimi tutamayıp abimin boynuna sarılıp ağlamaya başladığımda bana kızdığı için ağladığımı düşündüğünden teselli etmeye çalışması uzun sürmedi.

''Tamam ağlama, bir daha yapmayacağına söz ver yalnızca. Senin için endişeleniyorum. Başına buyruk davranmaktan vazgeç.''

Oysa ben bugün kaybolduğum için defalarca Tanrı'ya şükür edebilirdim. Bugünü tekrar yaşayabilmek için her şeyi feda edebilirdim belki de.

Düzenlerken yeniden okuyup duygulanıyorum  🤧

Yeni okumaya başlayanlar varsa bölümleri seri bir şekilde düzenleyeceğim 😍 Çok beklemeyeceğim 💜

Prince of Goryeo ❧ VHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin