Bölüm 44

9.7K 1K 717
                                    

(Jungkook)

Üzerimdeki pelerini bir hışımla çıkarıp odanın bir köşesine fırlattım. Omuzlarım iki günde çökmüş, üzerimde hissettiğim yükü kaldıramayacağımı düşünüyordum. Nefes almanın bile zor geldiği şu iki günde kendimi fazlasıyla çıkmazda hissediyordum.

Yalnızca bedenimdeki yorgunluğu biraz olsun dindirmek adına uzandığım yatağımda bakışlarımı tavana dikerek düşünmeye başladım. Her şey o lanet gün ile başlamış ve beni büyük bir ikilemde bırakmıştı. Dişlerimin arasından sıktığım yumruklarım eşliğinde fısıldadım.

''Lanet kadın.''

O gün aklıma geldikçe çıldıracak gibi oluyordum. Boğazım düğümleniyor, nefes alamıyordum.

-------------------------------Flashback----------------------------------------------------------------------------

Taehyung Hyung'a Ok Mi ile görüşmek yerine birinin yerine görüşmesini istedikten sonra beni dinlemeyip Ok Mi'nin yanına gitmesi üzerine konağıma doğru yol almaya başladım. Attığım her adımda artan huzursuzluğum beni rahatsız etse de içimdeki sesi dinlememeye çalışıyordum.

Danbi bana kalırsa Ok Mi ile Taehyung hyung'un yalnız başına bu saatte görüşmesini istemezdi ve bunun dışında ben Ok Mi denen cadı kılıklıya hiç güvenmiyordum.

''Bir süpürgesi eksik.''

Yüzümü buruştururken istemsizce dudaklarımdan dökülen sözler karşısında kaşlarımı havalandırdım. Bir çok kez telaşlı bir şekilde oradan oraya koşuşturduğunu fark ettiğim Ok Mi'ye kesinlikle güvenmiyordum. Pekala benim yanımdayken de konuşabilirlerdi öyle değil mi? Gidip konuşmalarına dahil olacaktım.

Birkaç geri adım attıktan sonra hızlı bir dönüş yaparak rotamı değiştirdim. Taehyung Hyung'u yalnız bırakamazdım. 

Kendimden emin adımlarım Ok Mi'nin konağına varınca duraksamıştı. İkisi arasındaki probleme karışmasa mıyım diye düşünmeye başladım. Kapıyı tıklatıp tıklatmamak arasında gidip geliyordum. 

''En azından konuşmanın seyrine bakmalıyım'' diye mırıldanarak cama doğru yürüdüm. Yerde boylu boyunca yatmakta olan veliaht prensi görmemle birlikte ufak çaplı bir şaşkınlığın ardından birkaç saniye duraksamama rağmen hızla kapıya attığım tekme sonucunda kapının kilidi sökülmüş ve kapı sonuna kadar açılmıştı.

Yerde yatan Taehyung Hyung'un yanı başına çökerek nabzını kontrol ederken bir yandan da avazımın yülseldiği kadar bağırdım.

''Ne yaptın ona çabuk söyle.''

Ok Mi sadece gülümsemekle yetindiğinde yere düşmüş fincana bakarak olduğum yerden kalkıp hızla birbirinden farklı şişeler bulunan dolaba yöneldim. Birbirinden farklı zehir içeren dolabın kapağını büyük bir sarsıntıya sebep olup yere düşecek şekilde kapatmamla birlikte Ok Mi'nin boğazına dayanmam saniyelerimi almıştı.

''Ne içirdin ona söyle.''

Neredeyse boğulduğunu fark etmemle birlikte ellerimi gevşettiğimde yaş akan gözlerini umursamadan onu sertçe iterek yere düşmesini sağladım.

''Söyle dedim, seni burada öldürmemi istemiyorsan söyle.''

''P-panzehir, masanın üstünde yeşil olan sıvı.''

Zorlukla konuştuğunda onu es geçerek masaya uzanıp yeşil sıvı şişesini elime aldım.

''Yalan söylüyorsan seni geberteceğimi biliyorsun değil mi?'' diye sorduğumda başını salladı. Onu ne olursa olsun gebertecektim.

Prince of Goryeo ❧ VHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin