(Danbi)
Güneş ışınlarının gözlerimi kamaştırmasıyla birlikte yavaşça araladığım gözlerimi birkaç kez kırpıştırarak yataktan doğruldum. Daha erken uyanmam gerekse de uyumadan önce içmiş olduğum sakinleştirici bitkilerin etkisiyle bunu gerçekleştirememiştim.
Her sabah veliaht prensin Saklı Bahçe'ye uğramayacağı saatlerde Yeontan için süt götürüyordum. Bugün ona rastlamamayı umut ederek yataktan usulca kalktığımda ağır adımlarla giysilerimin bulunduğu pervazın arkasına geçerek su yeşili hanbokumu giyindim. Gümüş rengi desenlerle süslü hanbokumun jeagorisinin iplerini kurdele haline getirerek düğümledim. Kendimi çok halsiz hissettiğimden saçlarımı tepeden basit bir topuz yapmasını istediğim nedimelerimi çağırmak zorunda kalmıştım. Sadece dudaklarımı ve yanaklarımı hafif renklendirmelerini yeterli görerek yerimden kalkıp bir bardak ılık süte hekimin vermiş olduğu bitkilerden karıştırıp içtim. İştahım olmadığından başka bir şeye gerek duymayıp boş bir şişeye de Yeontan'a götüreceğim sütü ekleyerek odamdan ayrıldım.
Usulca Saklı Bahçe'nin kapısını açarak ilk bakışta kimseyi görmediğimden yüzümde beliren gülümseme eşliğinde içeri girip kapıyı kapattım. Etrafta Yeontan'ı arayan bakışlarım sol tarafta yüksek bir yatağa kaydığında gözlerimi kırpıştırmak zorunda kalmıştım. Başımı yana eğip yatağın dayalı olduğu duvara doğru yaklaşmaya başladığımda ise Yeontan'ın Taehyung'un kolunun üzerine başını yaslamış bir şekilde uyuyor olması bir süre öylece onları izlememe sebep oldu.
Dün gece cariyesiyle vakit geçireceğini düşündüğüm Taehyung'u burada Yeontan ile uyurken görmek beni anlık mutlu etse de hemen bu düşünceden uzaklaştım. Bu kocaman yatağı neden buraya taşıttığını merak etsem de çok fazla kurcalamamanın daha yararlı olduğunu düşünüyordum. Cariyesini Saklı Bahçe'ye gizlice getirmiyorsa burada tek başına vakit geçirmeyi planlıyor olmalıydı.
Başımı iki yana sallayarak düşüncelerimden uzaklaşmayı beklerken Taehyung uyanmadan Yeontan'ın süt kabını aramaya koyuldum. Adımlarım yatağın biraz ilerisinde boş kaba ulaştığında eğilip süt şişesindeki sütü içine boşalttım bunu yaparken oldukça sessiz olmaya özen göstermiştim.
Boş süt şişesiyle birlikte yerimden kalktığımda Taehyung'un sesiyle birlikte duraksadım.
''Prensesim uyanmışsın.''
Uykulu sesinin güzelliğine aldırmamaya çalışarak cevap vermeden gitmeyi düşündüğüm sırada yerinden kalkarak bana doğru yürüyor olmasına karşılık olduğum yerde kaldım.
Önüme geçerek gülümseyip bakışlarını yüzümde ilgiyle dolaştırdığında ''Bugün nasıl hissediyorsun kendini?'' diye sordu. Böyle bir soru beklemediğimden bakışlarımı şaşkınlıkla yeniden yüzüne çıkardığımda merakla cevap vermemi bekliyor gibiydi.
''İyiyim'' diyerek saniyeler süren kısa bir duraksamanın ardından devam ettim.
''Saraydan ayrılmama müsaade ederseniz daha iyi olacağım.''
Taehyung dudaklarını ıslatarak derin bir nefes verdiğinde sorumu yanıtsız bırakarak boş şişeyi elimden kapıp kumların üzerine yavaş bir hareketle attı.
''Ne yapıyorsunuz?'' diye sormamla birlikte yana düşen elimi kendi elinin avuçları arasına hapsetti.
''Majesteleri Kral, bizimle görüşmek istiyor. Senin uyanmanı bekliyordum.''
Beni peşinden sürüklerken kendim gidebileceğime dair birkaç şey söyleyerek kurtarmaya çalıştığım elimi bırakmayınca bıkkınlıkla nefesimi dışarıya verdim. Majestelerinin yanına giderken el ele tutuşmak gibi bir zorunluluğun olmadığını biliyordum. Yanında yürüyebilecekken ne diye elimden tutma gereksinimi hissettiğine anlam veremiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Prince of Goryeo ❧ V
Fanfiction''Veliaht prens ile evlenmek istiyor musun gerçekten?'' Bana sorulan soru üzerine herkesin bakışları bana kaymıştı. Nedense bütün benliğim bu soruya evet demem gerektiğini söylüyordu. Belki de çok büyük bir yanlış yapacaktım ama bundan kesinlikle ha...