Maç 1-1 devam ederken artık sıkılmaya başlamıştım. Iki tarafın da enerjisi tükenmiş hâldeydi ve bu beni bayıyordu.
Dylan'a ne kadar hâl hatır içerikli sorularımı mesaj olarak göndersem de teslim ediliyordu sadece, görmüyordu mesajları. Belki görüldüsünü kapatmıştır diye başımı baykuş gibi 360 derece çevirmeye çalışıp kimin telefonuyla ilgilendiğine bakıyordum. Fakat hepsi maça odaklanmıştı.
Ilk yarının bittiğini haber veren düdük sesi duyulduğunda tüm oyuncular dinlenmek için saha çimenlerine oturdular.
Yere boylu boyunca uzanmış olan komşum Harry beni fark ettiğinde yerinde doğruldu. Gülümseyip el salladığında ben de tebessüm ederen elimle selam verdim.
O sırada bana çok tanıdık gelen karşı takımdaki çocuk hırsla yerinden kalkıp soyunma odasına gitti. Kaşlarımı çatıp onu nereden gördüğümü hatırlamaya çalıştım.
Bir türlü aklıma gelmiyordu işte.
Daha yakından görsem kesin tanırdım fakat çok uzaktaydı.Kucağıma yerleştirdiğim ellerimin arasındaki telefonum titrediğine kalbim yine hızlanmıştı, o her mesaj attığında olduğu gibi.
Içime doluşan heyecan kelebekleri yerimde rahatsız olmamı sağlarken vakit kaybetmeden mesajı açtım.
Gönderen: Dylan
Işleri çok zorlaştırıyorsun, Holland.
[16:13]Gönderen: Dylan
Ben her defasında seni o çocuk hakkında uyarıyorum, fakat sen beni dinlemeyerek yine ona gülüyorsun, yine onunla selamlaşıyorsun.
[16:13]Gönderen: Dylan
Bak seni kıskandığımdan söylemiyorum bunları, güzelim.
[16:14]Gönderen: Dylan
Ben seni korumak için söylüyorum.
[16:14]Gönderen: Dylan
Ona hiç güvenmiyorum ben. Hiç tekin biri gibi gözükmüyor!
[16:14]Gönderen: Dylan
Inan bana, dinle beni.
[16:14]Gönderen: Dylan
Ondan uzak dur!
[16:15]
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Alone
FanfictionGönderen: Bilinmeyen Kalbine açılan yaraları iyileştiremem belki, ama o yaraların tarif edilemez acısını beraber yaşamamızı sağlayabilirim. Yada yaralarını papatyalar ile donatabilirim; belki acısı az da olsa azalır diye...