Saat 20:28'di.
Derin bir nefes alıp telefonumun ekranını kapattım.Gidecek miydim?
Buna hazır mıydım?
Bilmiyordum...
O sırada telefonuma gelen bildirim ile hızla ekranı açtım.
Gönderen: Dylan
Gidecek misin?
[20:29]O nereden biliyordu?
Derin bir nefes alıp cevap vermeden ekranı kapattım ve hızla yerimden kalktım.
Havanın hafif esintili olmasından dolayı üzerime bir şal alıp dışarıya çıktım.
Aynı odada kaldığım kızlar ise odaya sadece uyumak için geliyorlardı, o da çok geç saatte olduğundan pek tanışma fırsatımız olmamıştı.Kusura bakmasınlar ama umrumda da değildi.
Asansöre binip düğmeye bastım ve ineceğim kat geldiğinde hızla indim.
Tam kapıdan çıkacakken resepsiyondaki çocuk seslendi."Hey!"
Ona döndüm, "Bana mı seslendin?"
"Iıı... şey... evet."
Biraz sustuktan sonra devam etti.
"Daha iyi misin diye soracaktım da."Gülümsedim, "Evet, daha iyiyim. Hem sorduğun için, hem de verdiğin battaniye için çok teşekkürler."
Gülümsedi ve omuzlarını silkti.
Ona el sallayıp dışarıya çıktım.
Hafiften yağmur çiseliyordu.Ben tüm cesaretimle ilerlerken yerdeki taşlara takılıp yeri boylamayı beklemiyordum. Ama öyle oldu ne yazık ki.
Yerden zor olsa da kalkıp üzerimi silkeledim (ben ne saçma kelimeler kullanıyorum silkeledim, çiseledi, silkti falan) ve ayağımın acımasını umursamadan bahçeye vardım.
Bahçede o dışında kimse yoktu. Bir banka oturmuş umursamazca ayağıyla yerdeki taşları sağa-sola itiyordu.
Gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım ve onun yanına oturdum.
Başını önce yine aynı umursamazlıkla bana çevirdi ve tekrar önüne döndü. Sonra yanına geldiğimi fark etmiş olacak ki gözlerini sonuna kadar açıp hızla bana döndü.
"Geldin!"
Güldüm, "Evet, ne var bunda?"
"Gelmezsin diye düşünüyordum..." Başını yerdeki taşlara çevirdi.
"Gelmesem de bekler miydin?"Bu ani sorumda biraz afallasa da kesin bir ses tonuyla cevabını verdi, "Beklerdim tabii. Ben seni 3..."
Devamını o kadar sessiz söylemişti ki anlayamamıştım.Ben de umursamadım ve asıl konuya döndüm.
"Ne konuşacakmışsın benimle?"Yağmur yağmaya başlamıştı ama takmıyorduk.
Biraz bekledi; derin bir nefes alıp biraz daha bekledi."Özür dilerim."
" 'Özür dilerim' mi? 'Özür dilerim' mi?!" Hızla yerimden kalktım.
"Sen beni buraya tekrar ve tekrar o saçma özür dilemelerini dinlemem için mi çağırdın?!"
"Bak anlamıyors-"
"Ben seni çok iyi anlıyorum! Sen beni saf, salak gördüğün için beni öldürmeye çalışmanı bir özürle affedebileceğimi zannettin, değil mi? Ben öyle biri değilim, anlıyor musun? Ben sana güvendim, ismini bile bilmesem de güvendim sana! Beraber konuştuk, beraber sustuk seninle! Ama benim cigerlerime sular dolarken sen o pislik arkadaşlarınla arkamdan kahkahalarla gülüyordunuz! Çok eğlendirebildim mi sizi bari?"
"Holland bir dinlesen-"
"Dinleyecek bir şey yok! Anladın mı? Dinleyecek bir şey yok, kalmadı! Sen, sen pisliği-"
"Seni ben kurtardım!" diye bağırdı ayağa kalkıp tam önüme dikilerek.
"Eğer bana bağırmaya başlamasaydın teker teker anlatacaktım! Ama sen benim seni o kalpsizlerin elinden kurtarmaya çalıştığımı bilmeden ve öğrenmek istemeden özürlerimin saçma olduğunu düşündün! Ben neden özür diledim biliyor musun? Seni onlardan koruyamadım diye özür diledim! Seni daha erken kurtaramadım diye özür diledim!"
Ben ise söyledikleri karşısında sadece şaşkınlıkla bakıp ağlıyordum.
Onu dinlememiştim!
Anlamaya çalışmamıştım!
Çok aptaldım!"Ben..."
"Be-ben böyle olsun istemedim. Ben, ben sinirliydim sana sormadan hareket ettim. Ben sana tokat attım, sen beni kurtardın. Tokat atmamam gerekirdi, yapmamam gerekirdi. Ben sana bağırdım-" ben şoka girmiş bir şekilde panikle konuşurken beni hızla kendisine çekip sarıldı.
Öyle ne kadar kaldık bilmiyordum fakat yağmurdan sırılsıklam olmuştuk. Kesin hasta olacaktım.
Sakinleştiğimde derin derin nefes almaya başlamıştım.
"Özür dilerim." dedim."Ben de özür dilerim." dedi belimdeki kollarını daha da sıkılaştırarak.
Ve biz orada öyle durmaya devam etmiştik. Ne kadar geçmişti bilmiyorum, yağmur bile durmuştu.
Ama biz birimizi affetmiştik çoktan...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Alone
FanfictionGönderen: Bilinmeyen Kalbine açılan yaraları iyileştiremem belki, ama o yaraların tarif edilemez acısını beraber yaşamamızı sağlayabilirim. Yada yaralarını papatyalar ile donatabilirim; belki acısı az da olsa azalır diye...