"Iıı... Evet. Hoşçakal o zaman."
Ellerimle oynamaya devam ederken tam yanımda apartmana girmemi bekleyen Dylan'la saçma sapan konuşmaya başlamıştık.
"Görüşürüz o zaman.""Görüşelim o zaman." Konu nereye gidiyordu böyle?
"Ne zaman?" Durdu ve hâlimizin farkına varınca güldü.
"Biz ne diyoruz acaba?"
"Bilmiyorum." Gülmeye başladığımda beni kendine çekip sıkıca sarıldı.
Başını boynuma gömüp derin bir nefes aldığında içimde sadece kelebekler değil, aklınıza gelebilecek her tür canlı şaha kalkmıştı!
Ne yapacağımı bilmeden, titreyen ellerimi beline sardım.
Onun yanında pek nefes almadığımı fark ettiğimde kendime sinirlendim.
Ben onun kokusunu bilmiyordum ki!Gözlerimi kapatıp ciğerimi dolup taşıracak kadar derin bir nefes aldım. Gülümsedim.
O... Mükemmel kokuyordu!
Bu koku yağmurdan sonra toprak kokusu değildi, şeftali yada herhangi bir meyve kokusu de değildi. Aklınıza gelebilecek hiçbir şeye benzemiyordu bu muazzam koku...
Bu onun kendi kokusuydu...
Kimselerde eşi benzeri bulunmayan bir koku...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Alone
FanfictionGönderen: Bilinmeyen Kalbine açılan yaraları iyileştiremem belki, ama o yaraların tarif edilemez acısını beraber yaşamamızı sağlayabilirim. Yada yaralarını papatyalar ile donatabilirim; belki acısı az da olsa azalır diye...