Ve bu bölümü ilk defaaa O kişiden okuyacaksınız!
Hadi yine iyisiniz falan djfjsjcjjsjc
-"Cesaret!"
Gözlerimi tekrar ve tekrar devirip onu izlemeye devam ettim.O farklıydı...
Herkesten...
Her şeyden...Herkesten farkı şuydu ki, tüm hikâyelerde "Doğruluk mu? Cesaret mi?" oyununa katılan masum kızlar kendilerini saçma görevlerle karşı karşıya bulurken o oyunu oynamayı baştan reddetmişti.
Herkesten farkı şuydu ki, normalde onun yerinde başka bir kız olsa, ona yapılan onca hakarete dayanamaz, ya çekip giderdi, ya canına kıymak isterdi, ya da diğerlerine zarar verirdi. O ise sustu. "Sabır, " dedi kendine, "sabır. Elbet bir gün, cezasını çekecektir."
Bunun gibi daha milyonlarca neden sayabilirim size. Mesela şu anda kızıl saçlarının bembeyaz teniyle mükemmel uyumunu, güzelliğinin masmavi denize ne kadar yakıştığını...
Fakat tam o anda oyun oynayanların arasında "Holland" ismi geçti.
Hızla başımı onlara çevirdim."Gidip iskeledeki Holland'ı denize iteceksin."
Diğerleri gülerken ben ne yapacağımı bilemez hâlde kaskatı kesilmiştim. Çocuk yerinden kalktı, diğerleri arkasında yavaşça iskelede yürümeye başladı.
Ben zar zor ayağa kalkarken o Holland'ı itmişti bile.
Her şey ağır çekimle ilerlerken rüyada gibiydim. Hani bir yere koşmak istiyor ama koşamıyorsunuz ya, koşup bir türlü oraya varamıyorsunuz, öyleydim şu an.
Başımı sağa-sola sallayıp kendime geldim ve olabildiğince hızlı oraya yetiştim.
"Siz ne yaptığınızın farkında mısınız?! Kız yüzme bilmiyor!" diye bağırdım ve onları yoldan çekip denize atladım.
Kalbim yerinden çıkacak kadar atarken denize karışan gözyaşlarım korktuğumun en büyük belirtileriydi.
Korkuyordum...
O'nu o'na kavuşamadan kaybetmekten...Daha da hızlanıp derine inmeye başladım.
Artık gözlerim yanmaya başlarken kızıl saçlarını gördüm.Tam, "Holland!" diye bağıracakken bunu denizin altında yapmanın saçma olacağını fark edip aceleyle daha da derine indim.
Nefesim tükenirken hızla yanına vardım ve ellerinden tutup yukarıya kaldırdım.
Benimle aynı hizaya getirip ellerimi yanaklarına yerleştirdim ve suyun yüzüne doğru getirdiği saçlarını hafifçe geriye itip yüzüne baktım.
Gözleri kapalıydı ve bir yaşam belirtisi yok gibiydi...
Ağlamak istiyordum, kendimce ağlıyordum da. Fakat denizin altında bir şey belli olmuyordu ki.
Sonunda kendime geldim.
Ağlamam onu kurtaramazdı!Aceleyle ellerimi beline sardım ve olabildiğince hızla su yüzdeyine doğru yüzmeye başladım.
O'nu kurtaracaktım...
Yapacaktım...Onu su yüzeyine çıkardığımda derin bir nefes alıp Holland'ı kucağıma aldım ve iskeleye yatırdım. Ben titreyen ellerimde iskeleye çıkarken sahil güvenliğin geldip ona ilk yardım yaptığını gördüm.
Bizi bu hâle getireni çok pis dövecektim, bunu yapacaktım! Fakat şimdi hiç sırası değildi.
Yutkunup ona doğru yaklaştım. 25-26 yaşlarındaki adam onu kurtarmaya çalışırken kızıl saçlarını okşadım.
"Olmaz, bu bize yakışmaz sen, hep böyle gidersen..." diye mırıldandım yarım saat önce beraber söylediğimiz şarkıyı.
Bir kez daha baktım kızıl prensesime,
"Seni canından bile çok seven bu kişiyi bırakma..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Alone
FanfictionGönderen: Bilinmeyen Kalbine açılan yaraları iyileştiremem belki, ama o yaraların tarif edilemez acısını beraber yaşamamızı sağlayabilirim. Yada yaralarını papatyalar ile donatabilirim; belki acısı az da olsa azalır diye...