Kopya olayının üzerinden 1 hafta geçmişti ve o günden beri Emirhan'la hiç konuşamamıştım. Hâlâ Yüsra'nın yanında oturuyordu. Her şey eskisi gibiydi ben dışında. Ama ben birinden hoşlanırsam rahat konuşamıyordum ve yüzüm kızarıyordu. Beni kendi halime bıraksaydınız her şey daha güzel olurdu ama dinleyen kim? Naz çünkü geri zekalı, aşk meşk işlerinden anlamaz. Tamam azıcık anlamıyor olabilirim. Ne yani, iki kişi arasında sevgi olursa entrikalarla (Ki kızlara göre bunlar sevgiye ulaşmak için küçük oyunlar.) neden uğraşasın? Zaten her şey yokuş aşağı gider gibi gelişmez mi? Ah, nedense bu seferlik ağzımı yumup sadece kızların dediklerini yapıyordum.
Öyle bakımsız, pespaye biri değilim. Genelde ihtiyaçtan fazlasıyla uğraşmayan ben kızların talimatıyla 1 haftadır sırf saçımı düzleştirmek için tam yarım saat erken kalkıyordum. Yarım saat! Büyük fedakarlık. Bartu bile bende ki değişikliği fark etmişti. Sürekli, "Kuzi sana bir güzellik geldi sanki." diyordu. Tabii oğlum, kırmızı yanaklarımı ve alnımı kapatmak içim fondötene 50 milyon para verdim.
Tüm bu olanları düşünürken okula yürüyordum. Ah işte gönlümün efendisi yine gelmişti, sonbahar. Sonbahar en sevdiğim mevsimdi, ne sıcak ne soğuk. Yüzümü yalayan serin havayla, yere düşen sarı yapraklara basarak ilerliyordum. Allah'ım ağaçlar doğayı ne güzel kirletiyor. Kapüşonlu ceketimin içine saklanarak yürürken hiç olmadığım kadar özgürdüm. Geç kalmama rağmen anın tadını çıkararak yavaş yavaş yürüyordum, keşke hep sonbahar olsa. Küçük bir sabah yürüyüşünün ardından okula varmıştım. Sınıfa girdiğimde herkes ders için hazırlanıyordu. Hocanın gel işaretiyle sınıfa girdim ve yerime yöneldim, Nuray da Yüsra da yoktu. Emirhan'a çok kısa baktım, her zamanki endamıyla cam kenarında oturuyordu. Hafifçe sırıttığımı hissettiğim anda kafamı sallayıp ifadesizce ilerlemeye başladım, aptal triplere girmesene kızım. Sırama oturacakken Emirhan'ın sesiyle durdum.
"Yanıma gelsene, kızların ikisi de yok." Ufaktan gelen heyecanı kendime dahil hissettirmemeye çalışarak bir şey söylemeden yanına oturdum.
"Neden yoklar?"
"Bana mı soruyorsun?"
"Haklısın benimki de soru." Güldüm, o da güldü. Sonunda konuşmuştuk. Hadi Naz hadi kızım. Yalvarırım şu utangaçlığını koy kenara. Sen Müdür Yardımcısının odasına ceza almak için gidip "Bir çayınızı içerim." diyen insansın. Hadi evlat. Kendi kendimi cümlelerim ve derin nefeslerle sakinleştirmeye çalışırken telefonum titredi. Mesaj Nuray'dandı.
*Kanka bizim Bartu'yla işimiz var. Bugün yokum.* Al aha ben biliyordum. Ben bir daha bu kızı göremem demiştim. Kim bilir ne işler çeviriyor?
"Nuray, Bartu'yla okulu kırmış." Dudaklarımı büzüp telefonu kapattım ve çantama attım.
"Oh ne güzel be. Bizim de sevgilimiz olsaydı da biz de kırsaydık okulu." Bilerek yaptığı, hırıltı gibi çıkan sesiyle yarım sırıtarak ona döndüm.
"Okul senin aslanım." Güldüğünü belli edercesine kısa bir nefes verdi.
"Aslanım? Ya senin ne değişik bir hitap şeklin var, çok havalı." Durdu ve devam etti, "Ben de küsüz sanıyordum." Onun eğlenen halini izlerken bir anda istemsizce gözlerimi ayırıp kafamı geri çektim.
"Ne alaka ya?"
"Yani pek konuşmadın. Ne bileyim ya siz kızları anlamak çok zor." İlk başta kısık söylediğinin ardından gelen cümleyi camdan dışarı bakarak ukalaca söyledi.
"He çok zor. Ufacık bir şeyde bunu öne sürün zaten." Bense bu duruma atarlanmıştım, e haklıyım ama.
"Tamam ya sakin ol, demedim öyle bir şey."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Orta Karar (Tamamlandı)
HumorKafama çarpan turuncu topla dengemi sağlamak için hafif öne eğildim ve yavaşça arkama dönüp topun geldiği yere baktım. "Üzgünüm o kadar kısasın ki göremedim." Pişkin pişkin söylenip tekrardan atış yapmak için arkasını döndüğünde içimdeki Naz'ın bile...