"Ben de onun ilerideki sevgilisi olmak isteyen naçizane bir basketbolcuyum. Hatırladın mı?" Öyle bir şeyin olma ihtimalini hesaplamayı isterdim lakin küçük rakamlarla uğraşmayı sevmem.
"Naz, müdahile lazım mı?" Evet, kalbimi çok kırıyorsun. Rica etsem kendini yumruklayabilir misin?
"Hayır, hiçbir şey yok. Sen git hazırlan, 1. olmanız gereken bir maç var." Emirhan piç sırıtışını takınırken kafasını salladı ve yavaşça kolunu omzumdan çekerek salona doğru döndü. Ardındansa tüm takım, onların olduğunu fark etmemiştim bile. Hepsi tek tek geçerken dövecek gibi Furkan'a bakmışlardı, en uzun bakanı ise Bartu oldu. Bakışlarını ondan ayırmamak için salona doğru geri geri adımlarla girdi ve iki parmağıyla gözlerini gösterdikten sonra aynı parmakları Furkan'a doğrulttu.
"Galiba sen onların kölesi değil, onlar senin kölen." Tekrar söylüyorum, bu ne cüret?
"Hayır, sadece onların arkalarını toplamak istemediğim için köle diyorlar." Dalga geçerek sırıtırken gözlerini kapatıp başını salladı. Yok, ben bu çocuğun ağzını yüzünü yere dökerim.
"O zaman okullarındaki kızların başka okuldaki erkeklerle olmalarını istemiyorlar, garip." Gözümde şu anda yerin en dibindesin, farkındasındır umarım. İstediğini alamayınca çirkefleşen insanlar, sizi tek yumrukla yere sererim.
"Neredeyiz biz? Hayat bilgisi mi? Sadece gözleri seni tutmamış ve şuanda bunu konuşamayız maç başlıyor. Yanlarında olmalıyım."
"O zaman maç sonunda onları teselli etmek yerine benim yanıma gel." Bu son noktaydı ufaklık, mecazen dedim, çıkışta seni teselli edecek birini arayacaksın. Gitmek üzereyken tekrardan ona dönüp az önce Emirhan'ın yaptığı bakışı yaptım.
"Merak etme öyle bir şey olmayacak. Şu yeni gelen çocuğu görüyor musun? Nasıl basketbol oynadığını izle."
Sevdiğim beyi övmenin verdiği gururla kocaman tebessüm ederek salona girdim. Büyük gürültü eşliğinde maçın başlamasına dakikalar kala Oğuz Hoca, takıma ilk taktiklerini veriyordu. Hepsinin gözü hırsla yanıyordu çünkü ortalık alev alevdi. Uzun zamandır bu kadar heyecanlı liseler arası maç izlemedim.
"O kadar zor olmayacak, hadi birleştirin elleri." Hepsi yan dönerek ellerini üst üste koydular ve aynı anda aşağıya indirdiler.
Bu maç şu zamana kadar en çok hırslandığım maç. Nedeni çok bariz, bir insanın gerçek yüzünü görmek istiyorsanız ya onunla uzun süre geçireceksiniz ya da istediği şeyi vermeyeceksiniz.
Maçın başlamasıyla sesler daha da yükselmişti. Kimse kimsenin basket atmasına izin vermiyordu. Hadi ama, ellerimi birleştirmiş çenemin altında tutuyordum.
"Ömer at şu topu." 2 dakika geçmesine rağmen basket olmaması sinirimi o kadar çok bozmuştu ki sesim mükemmel yüksek ve gırtlaktan çıktı.
Bağırmamın hemen ardından basketi atan Ömer'se geri geri ritimli bir şekilde koşarken göz kırptı. Evet sayemde attın, teşekkür et.
Ah Bartu, her basket attığında bakışları ilk olarak Nuray'ı buluyordu, seni şebek. Bu sevimli harekete gülerken Nuray'a döndüm. Onun sadece küçücük gülümsediğini görüyordum, o kadar küçük ki miyop olduğumdan dolayı göz yanılması bile olabilir. Gözlerimi Nuray'a ayırıp kafamla sahayı işaret ettim. Mesajı almış olacak ki yapmacık bir şekilde sırıtıp yavaşça başını salladı.
Maç eğlenceli gidiyordu, bir onlar bir biz turuncu topu potadan geçiriyorduk. Sayılar da o şekildeydi. Ne ezeceğiz ne ezileceğiz, tek istediğim rekabetli ama sonucunda bizim kazandığımız bir maç.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Orta Karar (Tamamlandı)
HumorKafama çarpan turuncu topla dengemi sağlamak için hafif öne eğildim ve yavaşça arkama dönüp topun geldiği yere baktım. "Üzgünüm o kadar kısasın ki göremedim." Pişkin pişkin söylenip tekrardan atış yapmak için arkasını döndüğünde içimdeki Naz'ın bile...