Hadi lan, elimi hızla çekip uyuyor mu anlamak için ona yaklaştım. Nefes alışı yavaştı, uykusunda mırıldanmış olmalı.
"Uyumuyorum." Aldığım cevapla azıcık sakinlemiş olan kalbim tekrar hızlanmasının ardından aramızdaki santimleri metreye çevirdim.
"Gerçekten mi? O zaman bu sene çok zor şeyler yaşamış olmalısın." Heyecanla söylenirken o, yüzündeki eti düşürmemeye çalışarak ağzını çok az şapırdattı ve yatağında oturur pozisyona geçti.
"Bir bakıma. Şu son bir kaç senede kaç defa taşındık hatırlamıyorum artık, ama sonunda yerleşik hayata geçtik galiba." İnşallah yakışıklı.
"Ailecek çok şanslıyız, sonuçta ne demişler ev alma komşu al." Heyecanla pır pır eden kalbim, 120 km/s hızla giden bir arabada aniden frene basılmış gibi sarsılarak durmuştu sanki.
"Aynen. Sizden önceki komşumuzu tanısan, ses yapıyorum diye sürekli şikayet ederdi," Aklıma bir şey gelmiş gibi durdum ve başparmağımla işaret parmağımı çeneme yerleştirdim, "Ah dur bir dakika bunu siz de yaptınız." Bir şeylerle dalga geçmezsem hayal kırıklığı yüzüme yansıyacaktı.
"Diss* geldi. Merak etme bir daha bundan dolayı geleceğimizi sanmıyorum, kardeşim iyileştiğinde büyük bir olasılıkla siz bizim kapıyı çalacaksınız." Kaşlarımı kaldırıp dudaklarımı büzdüm. Canımın sıkılmasıyla sandalyeyi itip eski yerine koydum.
"Diyorsun? Neyse miden bulanmıyorsa ben artık eve gidiyorum."
"Tabii git. Düşüp bayılırsam bir şekilde bulurlar zaten." Gerçekten mi? Az önce hevesimi kursağımda bıraktıktan sonra mı?
"Sabahtan beri baş ucunda bekliyorum zaten, sence de beni salma vaktin gelmedi mi?" Kafasını olumlu mana da salladı, söylediğim şey onu utandırmış gibiydi. Kapıya doğru yürürken az önce eline aldığı eti mutfağa girmeden yandaki tezgaha bıraktı ve koyu kahverengi büyük kapıyı açtı.
"Teşekkür ederim her şey için." Ayakkabımı tam olarak giymemiştim. Ellerimi birbirine kenetlemiş ileri geri sallanıyordum.
"Ne demek, her zaman. İstediğin zaman fondötenimi ödünç alabilirsin."
Güldü, ben de güldüm. Bir müddet ikimiz de kapının önünde hiçbir şey demeden durduk. Hadi gülmek dışında bir tepki ver, mesela konuş. Ona bakamıyordum. En sonunda dişlerimin arasından nefes aldım ve cesaretimi toplayıp konuşmaya başladım.
"Şey... sabah yol arkadaşı falan istersen benle Ahmet sana eşlik edebiliriz. Tabii karşıda da Bartu var." Sol kolunu açık olan kapıya, kafasını da koluna yaslamıştı. İçten bir şekilde yarım açık gözlerine rağmen gülümsedi.
"Gerçekten mükemmel olur." Aldığım cevap ve tepkiyle rahatlamıştım, dilimdekiler dökülünce karın ağrım da geçmişti. Kenetlenmiş ellerimi birbirinden ayırıp sağ elimi çok hafif kaldırdım.
"Görüşürüz o zaman."
"Görüşürüz, saat 8'de."
"8'de." Son bir kez gülümseyip merdivenlerden aşağı indim. O, bir erkeğe en çok yakıştırdığım mücevhere sahip, nezaket.
Eve girer girmez sırtımı dışarı kapısına yasladım ve sağ elimi deli gibi atan kalbimin üzerine koydum. Sanki kalbim kulaklarımdaydı.
"Naz, ne işin var bu vakitte evde?" Nefesimi düzenlerken krem rengiyle donatılmış mutfağa, annemin yanına doğru yürüdüm.
"Bugün takımın maçı vardı da, hoca onları salınca aradan ben de izin kopardım." Aldığı cevaptan tatmin olduğu için ardı arkasına soru yağmuruna tutulmadım. Annem, incecik sardığı sarmayı tabağa koyarken yanındaki sandalyeyi nazikçe çekerek aynı özverili hareketle oturdum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Orta Karar (Tamamlandı)
HumorKafama çarpan turuncu topla dengemi sağlamak için hafif öne eğildim ve yavaşça arkama dönüp topun geldiği yere baktım. "Üzgünüm o kadar kısasın ki göremedim." Pişkin pişkin söylenip tekrardan atış yapmak için arkasını döndüğünde içimdeki Naz'ın bile...