"O zaman?" Avucumu açtı, serçe parmağıyla serçe parmağımı tutup diğer eliyle kalan parmaklarımı kapattı. Bense nefesimi tutmuş yaptıklarını izliyordum.
"Sana Nuray'dan da yakın olacağım." Hayır daha çok erken değil mi? Yutkunamıyorum. Çıkma teklifi ederse ne diyecektim ki şimdi, lafını bölüp kızları mı arasam?
"O, o nasıl olacak?" Konuşmadan önce ağzımda biriken tükürüğü yuttum. Umarım bu hareketim heyecanlandığımı çok belli etmemiştir.
"Sana bir sır vereceğim, daha sonra iki sır belki bir gün üç. En sonunda da büyük bir sır veririm ama sen de bana büyük bir sır vereceksin. Hepsi karşılıklı olacak." Parmağımı hâlâ bırakmamıştı, ben de elimi çekmemiştim. Çok küçük kıkırdadım.
"Hadi ama bu sadece sırdaş olmak."
"Sırdaşlık iyidir. Bana güveniyor musun?"
"Hayır." Sesim gayet netti.
"O zaman... Bir dakika ya bunu beklemiyordum. Naz hadi ama benim bir sırdaşa ihtiyacım var ve ben sana güveniyorum." Omuzlarımı yukarı aşağı oynattım, o etkiyi nasıl sağladığıma dair hiçbir fikrim yoktu.
Olduğum yerde ne kadar süre durup gülümsedim emin değilim ama Emirhan'ın kuş parmağımı bırakıp elimi tutmasıyla başımı kaldırdım. "Artık resmi, sen benim sırdaşımsın."
"Ne? Ama ben bir şey demedim."
"Elini geri de çekmedin. Tamam önce ben başlıyorum. Liseye başladığımda boyum 1.50 idi." Gözlerimi sonuna kadar açmış gülerek ona bakıyordum.
"Hadi canım! Ezelden beridir uzunmuşsun gibi." Elimi çekip son lobutları da yerine yerleştirdikten sonra kapıya doğru ilerlediğimde hızlı davrandı ve kapıyı benim için tuttu. Yavrum sen elimi tutarken yeterince heyecanlandım, aşık mı olayım illa?
"Basketbol oynamayı çok seviyordum bu yüzden her gece dua ettim 'Allah'ım 2 metre olayım.' diye ama buna da şükür." Hadi ya bunu ben de denemiştim, neyi eksik yaptım acaba? Ellerini iki kere ovuşturup bana doğru açtı.
"Sıra sende."
"Tamam söyleyeceğim ama çok basit demek yok."
"Sır sırdır." Gülümseyerek ellerimi birbirine geçirdim.
"Benim babamın mesleği kaptanlık. Tabii ben küçükken Karayip Korsanlarını izlemişim bu yüzden de babamı Jack Sparrow gibi bir korsan sanıyordum. Ne zaman babamın adını soyadıyla söyleseler, 'Kaptan. Kaptan Kayaalp Haznedar.' diyordum." Gülerken alt dudaklarını dişledi.
"Çok sevimli. O zaman sana iyi akşamlar, sırdaş." O salona doğru giderken çok kısa arkasından bakıp ben de çıkışa yöneldim. Tam çıkacakken istemsizce tekrar arkama dönüp baktığımda salona girmek üzereyken bana el salladığını gördüm, ben de ona el salladım ve en sonunda okuldan çıktım. Aptal aptal sırıtıyordum.
Çıkma teklifi etmediği için hayal kırıklığına uğramadım. Neden bilmiyorum ama daha çok rahatkadım diyebilirim. Kulaklık kulağımda eve yürürken küçük küçük dans ediyordum. Bana yine sevimli demişti. Bugün olanlardan kızların haberi olsun istemiyordum. Bana yine söylemem gerekenden tavrıma kadar bol türevleri bulunan önerilerde bulunacaklardı. Oldu teşekkürler, bu sırdaşlık da sır olarak kalacaktı.
Apartmanın kapısından içeri girdiğimde kulağıma güzel güzel gelen şarkıya daha fazla kayıtsız kalamadım ve yadırgamayacak insanların olduğu kata geldiğim an sesimi biraz kalın tutarak mırıldanmaya başladım.
"So if you really love me, say yes. But if you don't, dear, confess. And please don't tell me Perhaps, perhaps, perhaps." Kapıyı annem açmıştı, şarkıyı söylerken gıdısını elleyip içeri girdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Orta Karar (Tamamlandı)
HumorKafama çarpan turuncu topla dengemi sağlamak için hafif öne eğildim ve yavaşça arkama dönüp topun geldiği yere baktım. "Üzgünüm o kadar kısasın ki göremedim." Pişkin pişkin söylenip tekrardan atış yapmak için arkasını döndüğünde içimdeki Naz'ın bile...