"Şimdi bağıra bağıra söyle ne kadar haklı olduğunu." Nuray'ın bu haksız durumdayken yüksek çıkışı, kasılı olan bedenimde sanki anama babama küfretmiş gibi bir etki bıraktı. Cam kapıdan dışarıya bakmayı bırakıp kaşlarımı umarım dalga geçiyorsun dermişcesine çattım.
"Vicdan azabını sana kızdığımda mı yeneceksin?" Anca bana dönünce fark ettiğim dolu gözleri ile şaşırmıştım ama onu kendi kendine ağlamaya bırakacaktım. Onun teselli edilecek bir tarafı yok.
"Seni azarlayarak bir miktar olsun seni rahatlatabilirdim ama ilgilenmem gereken daha önemli bir konu var." Sitemi içime atıp daha yapıcı konuşabilirdim ama benim canım da en az Bartu'nun ki kadar yandı.
Kızgınca bakan kıza acıyarak kaşlarımı çattım çünkü biliyordum bu kızgın bakışların nedeni ben değilim, yaptıkları.
Ağlamak hiç yakışmayan o yeşil gözleri bir parçamla geride bırakıp koca giriş kapısını tüm gücümle çekerek açtım. Bartu'nun nefes alabileceği açık bir yerde olacağını biliyordum, o yüzden tek yapmam gereken deniz kenarını gezmekti. İlk başta eve en yakın sahile yürüyerek gittim ama Bartu'dan tek bir iz yoktu. Bu tamamen boylu boyunca yürüyeceğim demekti. Kendimi sahilde yürümek için ayarlarken telefonumu çıkarıp ikizlerden alfabede baş harfi ilk sırada geleni aradım.
"Alo."
"Bartu, Nuray ile ilgili her şeyi öğrendi. Nuray'a gidin evde bulursunuz." Yüsra, telefonu açar açmaz selamlaşma faslını es geçtim ve olayı kısa kesip emir verircesine net bir sesle yapmaları gerekeni söyleyip karşıdan gelecek nidayı beklemeden telefonu kapattım. Bunun sebebi ileri ki bankta oturan o iri bedendi.
Derin bir iç çekişten sonra arkadan, omuzları çökmüş bedene yaklaşmaya başladım. Kırık kalbi benim de canımı yakıyordu. Biraz daha yandan ona doğru yaklaştığımda gözlerinin kırmızı ve ıslak olduğunu gördüm. İşte şimdi beni vurabilirsiniz.
Yanına oturmak için hareketlendiğimde fark etmişti orada olduğumu, ben bacağımı atarken elinin tersiyle gözünü silip kalkmak için hareketlendi. Sakince omuzlarından aşağı itip onunla birlikte oturdum, yaptığıma karşı çıkmak yerine oturup gözlerini tekrar karşıya dikti.
"Sana kızgınım."
"Haklısın." Sesim çok kısıktı, canının yanmasında benim suçum da var. Hüznüne eşlik etmek için ne yapmam gerektiğini bilmiyordum, gözlerimin yaşarması yeterli mi?
Boyumun yetersizliğine ve bu durumdan dolayı onu rahatsız etme ihtimalime rağmen dimdik olup iki elimle kafasını kendime çevirdim. Sızlayan burnumla gözlerimden birer damla yaş süzüldü.
"Özür dilerim." Başka diyebilecek hiçbir şeyim yoktu ve onun konuşmasını da beklemiyorum. Tekrardan denize doğru dönerken sağ elimle sağ yanağına bastırdım ve kafasını omzuma koydum. Oturduğu bankta kayarak bacaklarını uzatmış ve kendi için rahat bir yer hazırlamıştı. O bana kızgın kalamaz ki zaten.
Uzun bir süre dalgaların çarpma sesine burun çekişlerimiz eşlik etti.
"Ben senin ağlamanı görmezden gelebilmiştim, aynısını yapmalıydın. Bu şekilde senden nefret edemem."
"Benden kim nefret edebilir ki zaten? Sadece beni çekemeyenler işte." Gülecek hali olmadığı için sadece uzun bir nefes verdi. Gecenin serinliğinde uykuya dalmak üzereyken esmer çocuk kendini toparlayıp tekrar konuşmaya başlamıştı.
"Okula gitmek istemiyorum." Ah herkesin geçtiği evre, ben de çok uğradım buraya.
"Gitme, antrenmanda seni idare ederim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Orta Karar (Tamamlandı)
HumorKafama çarpan turuncu topla dengemi sağlamak için hafif öne eğildim ve yavaşça arkama dönüp topun geldiği yere baktım. "Üzgünüm o kadar kısasın ki göremedim." Pişkin pişkin söylenip tekrardan atış yapmak için arkasını döndüğünde içimdeki Naz'ın bile...