Cenk, babasıyla birlikte, emlak işleriyle bağlantısı açısından, inşaat işine de girmeyi planlarken, bu konuda kayınbabasından da fikir almak istiyordu.
Kendi kendine yaptığı hesaplar doğrultusunda, herşey yolunda giderse, bir sene içinde iki kat büyüyebilirlerdi.Bilgisayarının başında planlarını not alırken, odasının kapısı çalınmadan açıldı. Genç adam içeri giren kişiye bakarak göz devirdi. Sabrını korumaya çalışıp,
"Selin hanım? Bir problem mi var?" diyerek tedirgin bakışlarla kadını süzerken, kadının dengesiz adımları dikkatinden kaçmadı.
"Cenk bey! Bıkmadın mı bir aydır mesafeli davranmaktan? Bu kadar mı bağlısın karına?" derken gürültülü bir kahkaha attığında genç adam, kadının kafasının iyi olduğunu anladı.
Çünkü normalde de sadece dişiliğini kullananan kadın, şimdi bir de düşündüklerini saklama gereği duymuyordu.
"Selin hanım, görüyorum ki aklınız başınızda değil ve inanıyorum ki kendinize gelince bu yaptığınızdan utanacaksınız. O yüzden lütfen şimdi burayı terk edin" dedi Cenk, kapıyı işaret edip. Oysa kadının laftan anladığı yoktu.
"Her zaman bu kadar kontrollü olmak zorunda mısın? Biraz rahat bırak kendini" diyip hâlâ yanına yaklaşmaya çalışıyordu.
"Sadece bir saatini bana ver, inan bana pişman olmayacaksın" dediğinde Cenk midesinin bulandığını hissediyordu.
O sırada telefonu çaldığında, "Deniz Gözlüm" yazısını gören Selin, masanın üzerinde duran telefonu bir çırpıda Cenk'in önünden alıp açtı.
"Merhaba bayan deniz gözlü, kocan şuan müsait değil" derken Cenk kadının elinden telefonu almaya çalışırken,
"Aptal, ver çabuk şunu!" diyerek çekiştirince, telefon yere düşüp kapandı.Naz ise duyduklarını anlamaya çalışıyordu.
Kimdi o kadın? Kocan şuan müsait değil demişti ama arkadan Cenk'in sinirli sesini duymuştu.Bu nasıl bir oyundu böyle?
İçine çöreklenen sıkıntıyı görmezden gelip, tekrar Cenk'i aradı ama ulaşılmıyordu. Kendini toparlayıp üzerini giydi ve dışarı çıktı.Apartmanın girişinde Nazan ve Tufan'ı görünce duraksadı. Tabi ya, onların kahve içmeye geleceğini haber vermek için aramıştı kocasını. Ama duyduklarıyla beyin travması geçirmiş gibi olmuştu.
Gözlerinin önünün kararmasıyla arabasına yaslanınca, Tufan koşup onu düşmeden yakaladı.
"Naz, iyi misin?"
Genç kadın elini karnına koyup ayaklarının yeryüzünden kaydığını hissederken, bebeklerini korumak ister gibi, onlardan güç alır gibi bastırdı elini karnına...
Tufan hastane koridorlarında koştururken, bir yandan da Cenk'e ulaşmaya çalışıyordu. Ama adamın telefonu kapalıydı.
Acil müdahale odasının önünde, oturduğu yerde dalgınca yere bakan karısının yanına gitti.
"Nazan, doktor çıktı mı?" dediğinde karısı başını olumsuz anlamda salladı.
"Hâlâ çıkan yok Tufan. Ya Naz'a bişey olursa yada bebeğine... İkinci kez bir bebeğin daha kaybına dayanamam" derken, elini karnına koyup kendi bebeğini korumak isterce sardı.
Tufan karısına sarılıp destek olurken,
"Üzülme bitanem, onlara hiçbirşey olmayacak inşallah. Daha bizim bebeğimizin müjdesini vereceğiz biz" diyerek saçlarını okşadı.O sırada açılan kapıyla dışarı çıkan doktora merakla baktı ikili.
Cenk, son sürat kullandığı arabada, trafiği felç ettiğinin farkındaydı ama, bir an önce karısını görmeliydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZORAKİ DOSTLUK
JugendliteraturBirbirleriyle iç içe büyüyen, beş ailenin çocukları... Dostlukları bozulmasın diye, bir yemin atarsa ortaya, kim daha uzun süre sadık kalabilir ki bu yemine?... Gönlüne söz geçiremeyenler mesela... Ne kadar tutabilir içinde? Dostluğun, kardeşliğin...