Tufan kızaran gözlerini silip, hastane koridorlarında bir sağa bir sola yürürken, sessiz geçen dakikalar boyunca gerginliği artıyordu.
Bir süre sonra Naz'ı görünce, iki adımda kızın yanına koştu.
"Naz? İyiler di mi? Nolur iyiler de nolur?" derken Naz, arkadaşını böyle üzgün görünce, gözünden akan yaşlara engel olamadı.
"Güçlü olan Tufan... Nazan'ın sana ihtiyacı var" derken, genç adam bi kaç adım geriye gidip, ellerini kafasına götürdü,
"Bebeğim peki? O iyi mi Naz?" diye sorduğunda, aslında cevabını bildiği bir soruyu soruyordu, ama yine de belki bi umut, bi umut o da iyi derdi...
Cenk, kardeşi bildiği adama sarılırken, onu sakinleştirmeye çalıştı.
"Tufan topla kendini, içerde yatan karının sana ihtiyacı var oğlum, yapma böyle" derken Tufan tepkisizce duruyordu.
"Ben... Benim nefes almam gerek" diyerek dışarı çıktığında, Cenk de peşinden gitti.
Hastanenin dışında, Nazan'ın anne ve babasını görünce, kırmızı görmüş boğa gibi oraya doğru yürürken Cenk son anda tuttu onu. Sinirden yüz kasları seğiriyordu adamın.
"Mutlu musunuz? Bebeğimiz yok artık, hoşunuza gitti mi? Niye burdasınız ha niye?
Nazan'ın size mutluyken de ihtiyacı vardı, illa bebeğimizin ölmesi mi gerekiyordu gelmeniz için?" diye bağırırken, sonlara doğru sesi kısılmıştı Tufan'ın.
Çünkü aylardır kendiyle ne kadar mutlu olsa da, ailesiyle küs olduğu için, hep buruktu gülümsemesi, hep hüzünlüydü bakışları. Ailesi bu kadar gurur meselesi yapmasaydı, Nazan bu kadar üzülmeyecekti.
Karşısındaki insanların sahte üzüntüsüne de inanmıyordu Tufan. Kendilerini ifade etmeye çalıştıklarında, tek bir kelimelerini bile duymamıştı.
"Gidin buradan, Nazan'ın yanına yaklaşmayın bi daha. Malum, bir kere bir araya geldiniz, artık ne yapıp ne dediyseniz, düşük yaptı kız" diyerek, gözünden tekrar akan bi damla yaşı sildi ve hızla hastanenin içine doğru yürümeye başladı.
Kendini toparlayıp kapıyı açtığında annesi, Naz ve Zeynep, karısının yanındaydı ve Nazan'ın gözlerindeki hüzün, Tufan'ı çaresiz bırakıyordu.
İçeri girdiğinde tüm gözler kendine çevrilmişti, ama o karısından başkasına bakmıyordu. Yüzüne kondurduğu zoraki tebessümle, Nazan'ın yanına gidip alnına öpücük bıraktı,
"İyi misin güzelim?" diye saçma bir soru sordu, iyi değildi çünkü genç kadın, yüzü bembeyazdı ve bir saat önceki halinden eser yoktu.
Nazan hafifçe başını sallayıp, onaylasa da yüzü ifadesizdi, yine de Tufan gülümsemeye çalıştı,
"İyi olacaksın, sana çok iyi bakacağım, tolarlanacaksın hemen." dedi ve sonra annesine bakıp, kapıyı işaret ettiğinde Lara, kızlara
"Hadi biz çıkalım" dedi.İkisi odada baş başa kaldığında, Tufan karısına yaklaşıp, yatağı biraz kaldırdı.
"Nazan, bana bak güzelim" derken genç kadın hüzünlü gözlerini Tufan'a çevirdi.
"Herşey düzelecek, söz veriyorum, yeniden bebeğimiz olacak, lütfen kendini bırakma" dediğinde, genç kadın uzun süredir tuttuğu gözyaşlarını serbest bıraktı.
"Canım çok yanıyor Tufan, kalbim acıyor... Beni silmişler tamamen, onların gözünde bir hiçim artık, nefret ediyorum kendimden... Üzüle üzüle bebeğimi de kaybettim, o da gitti benden..." diyerek içini çeke çeke ağlamaya başladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZORAKİ DOSTLUK
Novela JuvenilBirbirleriyle iç içe büyüyen, beş ailenin çocukları... Dostlukları bozulmasın diye, bir yemin atarsa ortaya, kim daha uzun süre sadık kalabilir ki bu yemine?... Gönlüne söz geçiremeyenler mesela... Ne kadar tutabilir içinde? Dostluğun, kardeşliğin...