Genç kız, hüzünle arabanın penceresinden dışarıyı izlerken, gözünün önünden hızla geçen görüntülere boş boş bakıyordu.
Londra güzel şehirdi ama, şuanda ona, kasvet ve umutsuzluktan başka bişey vermiyordu.
Dün akşam üstü gelmişlerdi buraya. Zeynep babasını, Ayişa ablasını ve annesini bu seyahate mecbur bıraktığı için, onlar adına üzülürken, canının diğer yarısı dediği insanları da, Adana'da bıraktığı için kahroluyordu.
Fenalaştığı gün, doktor artık ameliyatın kaçınılmaz olduğunu söylemişti, ve Nihat bey, o gecenin sabahına kadar herşeyi ayarlamıştı.
Erdem ve Tufan ne kadar yanında olmak istese de, Zeynep işlerini aksatmalarını istemediği için, sadece Lara'nın gelmesine müsade etmişti. Hoş, onun da gelmesini çok istememişti ya, zavallı annesinin daha fazla üzülmesini istemiyordu, ama Lara asla onu yalnız göndermezdi.O gece sabaha kadar tüm sevdikleri hastaneye gelmiş ve hepsiyle ağlayarak vedalaşmıştı Zeynep.
Ahmet amcası ve Ayla teyzesi, Ali, Nihal, Mert, Anıl, Alya, Alp amcası ve Meltem teyzesi, Cem amcası ve Hande teyzesi, Ceren ve ikizler... Ve Hakan'la Seher... Anne babası kadar üzülen başka bir anne babası daha vardı...
O gece, herkeste ayrı bir hüzün, ayrı bir endişe olsa da, genç kıza gülümsemeyi tercih etmişlerdi. Ama Zeynep, onların içinden neler düşündüklerini biliyordu.
Naz ve Cenk balayında olduğu için, canları sıkılmasın diye geldiklerinde söylemelerini istemişti genç kız. Çünkü dönmelerine daha bikaç gün vardı.
Ve Aras Berk...
Zeynep'in canından ötesi, kalbinin sahibi, yaşama sebebi...
Herkesi tek tek tembihlemişti Zeynep. Kimse Aras'a bişey söylemeyecekti. Zeynep'in telefonunun bozulduğunu söyleyeceklerdi şimdilik. Sonrasını da zamana bırakacaklardı. Herkes biliyordu ama sormaya cesaret edemiyordu. Aras akıllı bi adamdı, buna inanmazdı o zaman ne diyeceklerdi?... Buna kimsenin cevabı yoktu.
Uçağa binerken son kez bakıyormuş gibi bakmıştı şehrine, ve gözyaşları içinde ayrılmıştı ordan...
Hastanede işlerine, Ayişa ablasının kuzeni Haris yardımcı oluyordu. O da beyin cerrahıydı ama, Zeynep'in ameliyatını profesör yapacaktı.
O gece balkonda oturup etrafa bakarken, gözyaşları artık tükenmiş gözlerinden, son damlalar akıyordu. Keşke şimdi Aras Berk yanında olsaydı.
Onun varlığı Zeynep'i ayakta tutardı, bi sarılışı, bi dokunuşu tüm sıkıntılarını unuttururdu.
Bu sırada ellerini tutmaya çalışan, küçük bedeni fark etti. Kardeşiyle aynı boya gelmek için dizlerinin üzerine çöktü ve ellerini tuttu.
Furkan masum bakışlarını ablasına dikip
"Abyaa sen benim yüzümden mi hasta oydun?" diye sorunca, genç kızın gözlerini zorlayan damlalar bir bir düşmeye başladı."Olur mu öyle şey ablasının bitanesi, ben zaten hasta olmuştum, senin bi suçun yok ki" derken küçük çocuk kendine gülümseyip sarıldı.
"Annemle Laya teyze dua ediyoy içeyde, hadi biz de amin diyelim" diyen kardeşinin tertemiz bakışlarıyla umutlandı genç kız.
Furkan'ın günahsız ağzından yapacağı duaya muhtaçtı. Onun annesinden öğrendiği, dilini döndürmeye zorladığı dualarını dinledi ve amin dedi.
Yarın büyük gündü.... Ya ölecek, ya kendini dahi bilemeyecek gibi yatağa bağımlı yaşayacak... Ya da herkesin hayalinde olduğu gibi bu yükten kurtulacaktı...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZORAKİ DOSTLUK
Roman pour AdolescentsBirbirleriyle iç içe büyüyen, beş ailenin çocukları... Dostlukları bozulmasın diye, bir yemin atarsa ortaya, kim daha uzun süre sadık kalabilir ki bu yemine?... Gönlüne söz geçiremeyenler mesela... Ne kadar tutabilir içinde? Dostluğun, kardeşliğin...