Naz, serin havanın etkisiyle mışıl mışıl uyuyordu, günlerdir öyle uykusuz kalmıştı ki, balayında bunun acısını çıkarıyordu sanki.
O hep hayalini kurduğu sabah uykusu, baldan tatlıydı.Saçlarında hissettiği dokunuş ve yüzünde gezinen dudakların varlığıyla, gözlerini açmak zorunda kaldı.
Uykulu gözleri, karşısındaki yakışıklı adamı görünce, tamamen açılmıştı Naz'ın. Uykudan yeni kalktığı belli olan bakışları ve dağınık saçlarıyla, nasıl da tatlı görünüyordu kocası.
"Günaydın deniz gözlüm" diyip alnına hafif bir öpücük konduran Cenk'e, gülümseyip, yeni uyandığı için hafif boğuk çıkan sesiyle,
"Günaydın kocacığım" diyerek yanağını sıktı."Hadi bakalım, hemen kahvaltımızı yapalım bugün yaylaya çıkacağız" diyip göz kırptı genç adam ve yataktan kalkıp banyoya geçti.
Naz gülümseyip doğruldu. Bir haftadır Karadeniz'de, Cenk'in arkadaşının ailesinin işlettiği bi butik otelde kalıyorlardı. Herşey fazlasıyla güzeldi ve Naz bu tatili haketmişti gerçekten.
Kocasıyla el ele gezmedikleri yer kalmamıştı neredeyse. Kırlarda uzun yürüyüşler yapmışlar, bol bol sohbet etmişler ve baş başa romantik zamanlar geçirmişlerdi.
Dün de arkadaşları onları yaylaya çıkarmayı teklif ettiklerinde, genç çift bunu seve seve kabul etmişti.
Cenk giyinirken, Naz da baş örtüsünü bağlıyordu.
Genç adam hayranlıkla karısını süzüp, kollarını beline sardı."Çok güzelsin, güzel karım benim" diyip karısına başörtüsünü düzeltmesinde yardım etti.
Bu çok keyifli bişeydi onun için. Erkeklerin böyle bir derdi olmadığı için, ona çok farklı geliyordu. En sade modelde bile, örtüsü dağılmasın diye bir sürü iğne takıyordu karısı.Baş başa oldukları zamanlarda ise, saçlarını serbest bırakıp, kocasına görsel şölen sunuyordu Naz.
Bir hafta olmuştu evleneli, ama Cenk hâlâ Naz'ı örtüsüz gördüğünde bir süre kitleniyordu. Dümdüz doğal sarı saçları beyaz teniyle öyle uyumluydu ki, deniz gözleri zaten kusursuzdu.
Cenk, onun koyu makyaj yapmayı sevmemesine ve tesettürlü oluşuna çok seviniyordu. Çünkü baş başayken saçlarını salıp, makyaj yaptığı anlarda karısı yürüyen afet oluyordu ve Cenk şansına teşekkür edip, sevgisini fazlasıyla gösteriyordu.
El ele odalarından çıkıp kapıyı kilitlediler ve alt kata inip, kendilerini bekleyen arkadaşlarının yanına ilerdediler.
Cenk'in asker arkadaşı Ömer ve eşi Begüm onlara rehberlik etmişlerdi burada gezdikleri sürede. Naz, Begüm'le kucaklaşıp Ömer'e de başıyla selam verdi.
Birlikte kahvaltı ederken Cenk, Naz'a
"Ekmeği uzatır mısın deniz gözlüm" dediğinde Naz ekmeği kocasına uzatırken, Begüm onlara gülümseyerek bakıyordu. Naz"Bişey mi oldu Begüm?" diye sorduğunda genç kadın,
"Cenk'in sana deniz gözlüm demesi çok tuhaf geldi. İyi anlamda ama. Sadece ikinize özel bi sevgi sözü. Bu çok değerli bi şey." derken Ömer, karısının elini tutup
"Ben de sana çimen gözlüm derim o zaman" dedi yeşil gözlerini işaret edip.
"Olmaz, önce düşünecektin" derken gülüştüler.Naz yayladan aşağı bakarken, hayranlık içinde kalmıştı. Bulunduğu yerin aşağısında kalan bulutlar ve onun üzerindeki yeşilin en güzel tonlarını barındıran orman... Bu harikaydı.
Adana'da asla böyle bi görüntü olmazdı. Çukurovaya kuş bakışı bakacak olsan, alabildiğine düzlük görürdü gözleri insanın...
Evin balkonunda oturan Cenk, karısına bakıyordu yukarıdan. Hâlâ inanamıyordu. Hayalini kurduğu kızla evlenmişti, ara sıra bunun gerçekliğini sorguluyor, içinden mutlu oluyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZORAKİ DOSTLUK
Fiksi RemajaBirbirleriyle iç içe büyüyen, beş ailenin çocukları... Dostlukları bozulmasın diye, bir yemin atarsa ortaya, kim daha uzun süre sadık kalabilir ki bu yemine?... Gönlüne söz geçiremeyenler mesela... Ne kadar tutabilir içinde? Dostluğun, kardeşliğin...