Sonbaharın serin havasıyla, daha huzurlu bir uyku çekiyordu insan Adana'da. Bunaltıcı sıcaklar gündüz olsa da, en azından geceleri serindi hava.
Cenk yeni güne gözlerini açtığında, her zamanki gibi, göğsünde yatan karısının ağırlığını hissetti.
Yavaşça soluna döndüğünde, üzerine yayılan sarı saçları fark edince, korkuyla sıçradı yerinden.Bu kadın kimdi? Karısı neredeydi? Evine girip, yatağına yatmaya kim cesaret edebilirdi? Korkuyla yataktan çıkarken,
"Lan! Noluyo burada, kimsin sen?" der demez, Naz uykulu gözlerle başını yastıktan kaldırdı.
"Cenk, n'oldu kabus mu gördün?" diye sorarken uyku sersemliğiyle kocasına baktı.
Cenk elini kalbine koyup, rahat bir nefes alırken,
"Kızım sen delirtecek misin beni? Saçını boyattın madem, niye bana söylemiyorsun?" dediğinde Naz oturur pozisyona gelip konuştu,"Ya sürpriz yapacaktım, Zeynep gelince oraya gittik biliyorsun, sonra da eve geldik, ben çamaşır asana kadar uyumuştun, ne yapabilirim?" diye kendini savundu.
Sonra ikisinin de aklına, Cenk'in az önceki tepkisi gelince, kahkahalara boğuldular. Cenk yatağa tekrar yatıp karısını göğsüne çekti.
"Sabah sabah aklım çıktı, evimde yabancı birinin ne işi var diye?" derken, sonra hâlâ kıs kıs gülen Naz'a baktı. Gerçekten saçları harika olmuş, bambaşka bir hava katmıştı ona.
"Yalnız deniz gözlüm, o kadar güzel olmuşsun ki, kelimelerle ifade etmek çok zor." dediğinde Naz aşkla baktı Cenk'e,
"Beğenmene çok sevindim canım" diyip yanağına hafif bi öpücük kondurdu. Uykulu gözlerle bakarken esneyip,
"Akşam nöbetim var Cenk, biraz daha uyumam lazım" diyip tekrar yastığa başını koyduğunda, Cenk yaramaz bakışlarla kızın saçlarını okşadı.
"Hmm... Ben de şu saçlarına kelimelerle ifade edemediğim iltifatları, tavırlarımla göstermek istiyordum ama, madem uyuyacaksın...." diyip tek kaşı havada, karısından gelecek cevabı bekledi.
Naz gözlerini açıp, yaramaz bir çocuk gibi ışıldayan bakışlarıyla, kendine beklentiyle bakan adama, gülmeden edemedi.
"Gel, hadi göster bakalım, ne kadar beğendin" derken Cenk çoktan onu kolları arasına almıştı.
***
"Aras Berk, o kısmı yanlış çizdin, binanın ön cephesine yapmalıydın..."
Anıl'ın söyledikleriyle, kalemi bırakıp çizdiği berbat taslağa baktı Aras. Anıl haklıydı, kafası yerinde değilken böyle oluyordu işte.
"Kuzen, ne oldu? Anlatmak istersen dinlerim" diyip karşısına oturdu Anıl.
Aras Berk iki gündür şirkete geliyordu ama, bedenen burada olsa da, ruhen başka alemdeydi. Anıl ilk dakikadan anlamıştı ama, ona zaman tanımıştı sakinleşmesi için.
Ta ki yeni aldıkları işin projesine, saçma sapan bir taslak hazırladığını görene kadar. Artık kendine gelmesi gerekiyordu. Hayata odaklanması gerekti.
Aras Berk yere diktiği bakışlarını sürdürürken, bir an kararsız kalsa da, sözde kuzeni, ama özde kardeşi olan adama içini dökmeye karar verdi.
"Anıl, ben iki gün önce babamla şirkete gelecek zaman Zeynep'le karşılaştım. Artık konuşmamız gerekiyordu ve ertelemeden bunu yapmak istedim.
Yine klasik aynı konuşmalar oldu. Ben, 'Neden beni kendinden uzaklaştırdın?' dedim, o kendini savundu falan, ama sonunda çok kötü konuştuk.
Zeynep, 'Artık benimle olman için bahanen yok' gibisinden şeyler söyledi. Yani onca yaşadığımız şeye rağmen, sanki onunla bu zamana kadar, hastalığı için birlikteymişim gibi şeyler ima etti...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZORAKİ DOSTLUK
Genç KurguBirbirleriyle iç içe büyüyen, beş ailenin çocukları... Dostlukları bozulmasın diye, bir yemin atarsa ortaya, kim daha uzun süre sadık kalabilir ki bu yemine?... Gönlüne söz geçiremeyenler mesela... Ne kadar tutabilir içinde? Dostluğun, kardeşliğin...