Yaklaşık bir haftadır bölüm yükleyemiyordum, bunun için gerekli mazeretlerim vardı elbet :D
Öncelikle kuzenimi evlendiriyorum, tatlısını yedik. Ne diyeyim Allah tamamını erdirsin.
Dün öbür hikayemin bölümünü yayınladım. Bad Boy, Good Lips. Eğer zamanınız varsa ve ona da göz atarsanız çok sevinirim bu arada. :D
İşte onu yazar yazmaz Uzun Zaman Önce'ye geçtim. Umarım yeni bölümü seversiniz.
27.BÖLÜM
Niklaus, Forbeslerin şu meşhur inatları yüzünden kuduruyordu. Hele aklına babasının evlenmelerini kabul ettikten sonraki gece Caroline’nın odasına gittiği gece geldikçe…
‘Efendim, dük ve düşeşin kesin talimatı var. Leydi Forbes’in odasına kimseyi alamayız.’demişti kapıdaki muhafızlar. Muhafızların kurduğu cümledeki ‘kimse’’nin kendisi olduğunu biliyordu prens. Niklaus cebinde taşıdığı zümrüt kolyeyle geçmek istemişti kızın odasına, ama karşısına çıkan adamlar bunu imkansız kılmıştı. Prens bunun üstüne bir hışımla odasına girmiş ve masanın üstündeki çiçekleri yere fırlatmıştı.
Ondan sonraki günlerde de kızı ziyaret etmesine izin vermemişlerdi.
‘Uyuyor.’diyordu düşeş her ziyaret fikrini ortaya attığında. Ya da şuara ki bahanesini söylüyordu. ‘Caroline’ın dersleri var, prens hazretleri.’
Elbette kızın eğitim aldığını biliyordu ama her an bunu bahane etmelerinden gına gelmişti. Tam bir gün, gece kızın odasının kapısındaki muhafızları öldürüp odaya dalmayı planlamıştı ki, Caroline’ın bahçeye çıktığını gördü. İyileşmişti, ayağının üstüne basıyordu.
Niklaus kendisini odadan nasıl attığını bilemedi. Kızı görecekti, iki hafta sonra kızı görebilecekti. Yanında yengesi ve Henry’nin olmasını umursamadı. Bunun nezaketsizlik olduğunu bildiği halde çay partilerine katılmak için izin istedi. Gözlerini kızdan alamıyordu. Kızarmış yanakları ve pembe elbisesiyle Caroline haftalardır rüyalarında gördüğünden bile güzeldi.
Çay partisi boyunca kızı izleyip durmuştu. Bunun Katherine’i rahatsız ettiği her halinden belliydi ama prens kendisine hakim olamıyordu, özellikle konu Caroline olunca. Ondan sonraki günlerde Caroline’ı görebilmişti genç adam. Mutlaka yanlarında biri oluyordu ama kızı görebiliyordu en azından.
Zamanla yanlarından birisi olmasından rahatsız olmaya başladı adam. Caroline’a bunu söyleyemiyordu elbet. Kıza ailenden rahatsız oluyorum, bizi baş başa bırakmıyorlar diyemezdi. Bu küçük sevgilisinin kalbini kırardı.
Niklaus odasında oturup bu duruma bir çözüm aramaya başladı. En iyisi gidip düşeşle konuşmaktı. Kadının dili zehirliydi ama böyle giderse de Niklaus aşktan ölecekti. En iyisi zehirle ölmek diye düşünerek ayaklandı.
Johanna tüm gün erzak işleriyle uğraşmıştı. Öğlen kızının düğünü için gelen mektuplarla ve hediyelerle ilgilenmişti. Gerçi daha okunması gereken çok mektup vardı, ama mektupları incelerken çok zaman harcadığından oluyordu bunlar hep.
Düşeş mektuplara göre bir değerlendirme yapmanın kesin bir yol olmadığını biliyordu ama bir ilk izdenimin de kötü olmayacağını düşünüyordu. Bazı mektuplar kısaca tebrik içeriyordu, onlara cevap vermek kesinlikle çok kolaydı. Asıl cevaplaması zor olan yüksek makamlardan gelen mektuplardı.
Kraliçe kızıyla prensin evleneceğini duyduğundan beri Johanna’ya üç tane mektup yazmıştı. Johanna hepsine özenle cevap vermiş, yanlış anlama gelebilecek her türlü cümlelerden kaçınmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Uzun Zaman Önce
Historical FictionNiklaus Mikaelson kızı sosyeteye takdim balosundan beri aklından çıkaramıyordu. Yıllar önce kardeşi ile oyun oynayan ve Klaus'un sadece kız kardeşinin küçük arkadaşı olarak baktığı bu kız, yıllar sonra bambaşka bir şeye dönüşmüştü. Ve Niklaus onu k...