46.BÖLÜM
O gün hava çok güzeldi. Bahar İngiltere’nin kokusunu değiştiriyordu. Güneş kendini belli etmek istercesine parlıyorken, herkesin üstüne mutluluk saçıyordu.
Niklaus ise çocuklarıyla beraber inatçı karısını dize getirmeye çalışıyordu. ‘Caroline, aşkım bence çocuklarımızı artık biraz rahat bırakmalısın.’
Kadın kocasına anlamlı bir bakış attı. ‘Ah, elbette… Sende onların tarafındasın?’ Kaşları havaya kalkmış merakla sorusuna cevap bekliyordu.
Caroline korunun sonundaki küçük bahçede oturmuş ve karşısındaki dört kişiye karşı kendi görüşlerini savunuyordu. Sevgili çocukları, ufak bir gezi için kendisinden izin istemeye çalışırlarken onun tek düşünebildiği, kızının haftaya olan isim günüydü… Neredeyse üç haftadır bunun için hazırlanmalarına rağmen, çocukları bunu önemsiz görüp dayılarının yanına, Nottingham’a gitmeyi planlıyorlardı.
Beatrice, kardeşlerinden bir adım öne çıktı. ‘Büyükannem gidebileceğimizi söyledi. Senin izin vereceğinden emindi.’ Beatrice, sarı saçları ve annesinden aldığı gözlerinin yanı sıra muhteşem bir zekaya sahipti. Ülkede onunla evlenmeyi dilemeyecek, geceleri rüyasında onu görmeyi istemeyecek tek bir erkek bile yoktu.
Christoph kız kardeşini destekleredi.‘Peter’da bizimle gelecek.’ Bauer ise sessiz kalandı. Üç kardeşin en küçüğü olan kız çocuğu huylarını annesinden almıştı. Caroline ne kadar kırılgansa Bauer’de o kadar incinebilirdi. Onları tanıyan herkes Bauer’in ablası ve ağabeyinden farkını görebilirdi.
Caroline‘Büyükannenize ne zaman yola çıkmayı plaladığınızdan bahsettiniz mi? Muhtemelen önümüzdeki hafta gideceğinizi sanıyordu.’
Caroline çocuklarının yüzlerini inceledi. Kaçak bakışmalarını fark ettiğinde güzel yüzünde bir tebessüm oluşmuştu. ‘Anlaşılan Bauer’in doğum gününü beraber kutlayacağız.’
*******************************************
Bauer, 14 yaşından daha küçük duruyordu. Boyu kısaydı ve oyuncak bebekleri andırıyordu. Ablası Beatrice ile kendisini karşılaştırdığında onun kendisinden çok daha güzel olduğuna da emindi. Aslında herkesin böyle düşündüğünü biliyordu. Bir keresinde bunu Christoph’a sorma cesaretini gösterebilmişti ve ağabeyinin cevabı onun düşüncelerini onaylamıştu sanki… ‘Sence güzel biri miyim Christoph?’
Christpoh bu sorunun karşısında şaşırmıştı, Bauer elbette çok güzeldi. ‘Yıldızlar ve ay kadar güzelsin Bauer. Bana bunu neden sorduğunu anlamış değilim.’ İkili at sürmek için ormanlık bir araziye doğru yol alıyorlardı ve Christoph kız kardeşinin aklına böyle şeyler gelmesinden dolayı üzüldüğünü hissetti. Biri ona incitecek bir şeyler mi söylemişti? ‘Bunu neden sorduğunu öğrenebilir miyim?’
‘Bir nedeni yok, Chris. Ben sadece merak ediyordum… Yani demek istediğim, Beatrice çok güzel ve ben… Sadece benim.’ Ağabeyinin tuhaf bakışlarını gördüğünde sözlerinin devamı gelmedi. Chris muhtemelen onun deli olduğunu düşünüyordu.
‘Bauer… Beatrice ile kendini karşılaştırmamalısın.’ Chris bunu ona nasıl açıklayacağını bilmiyordu, bu yüzden konuyu kapatmanın en iyi yol olduğunu düşünerek bunları söylemişti. Kız kardeşini kırmak ya da onu ablasından daha az sevdiğini düşünmesini sağlayacak bir şeyler söylemek istemiyordu.
‘Onun güneş benim de ay ve yıldızlar olduğumu düşünüyor…’diye iç geçirdi Bauer. Güneş ona göre ay ve yıldızlardan daha parlak ve gösterişliydi. Ama geceyi aydınlatan da her zaman ay ve yıldızlar olurdu. Bauer bunun henüz farkında değildi.
Üstünde doğum günü için özel olarka dikilen elbiseyi giydiğinde aynanın arkasında kendisine bakan annesini gördü. ‘Çok güzel görünüyorsun, Bauer…’ Annesinin gözleri onunkilerin aynısıydı. Caroline gelip yanaklarına bir öpücük kondurduğunda, kapı tekrardan açıldı. İçeriye gülerek giren, Rebekah ve Beatrice’di.
Bauer, Beatrice’i incelediğinde onun bu kadar güzel oluşuna bir kez daha hayran kaldı. Kız kardeşi on sekiz yaşında birçok talibi olan bir kızdı. Büyükannesi ise doğru kişiyi hala bulamadığını söylüyordu. Ona göre Beatrice kralların bile önünde diz çökeceği bir kızdı. Rus çareviçi İvan’ın ona aşk mektupları yazdığı bile doğruydu. Genç veliaht, onu iki yıl İngiltere’ye yaptığı bir ziyarette görmüş ve genç kıza aşık olmuştu. Beatrice o zamanlar babasıyla beraber kralın sarayına gitmişti. İvan, ilk olarak aşkını Klaus’a haber verip kızıyla evlenmek istediğini söylese de, Niklaus bu olaya kızarak; kızını da alıp geri dönmüşlerdi. Beatrice bunu asla öğrenememişti, babası ona gelen her mektubu özenle yok ediyordu. İstisna yoktu, Beatrice’i Rusların soğuk topraklarına göndermeyecekti.
Jonanna, Marie ve Esther içeriye girdiğinde, içerideki kahkaha sesleri artmıştı. Caroline yanına oturan esmer kızı inceledi. Esther’in yüzünde bariz bir gerginlik vardı. ‘Tatlım, sen iyi misin?’
Esther annesi ile gözgöze geldi.‘Babama bu akşam söyleyeceğiz.’ Herkesin yüzü biraz şaşkınlıkla dolarken, Caroline onu kendine çekip gülümsedi. ‘Her şeyin yolunda gideceğine eminim. Baban anlayışla karşılayacaktır.’
Odaya sessizlik hakim olurken, kadınlar kaçamak bakışlar atıyorlardı. Beatrice, Esther’in elini tutmak için ona yaklaştı. Sevgili kuzeni korkuyor gibiydi. Ona destek olma ihtiyacı hissediyordu. Eğer bir gün kendisi de aynı şeyleri yaşarsa, Esther’in de ona yardımcı olacağını biliyordu çünkü. Esther ondan büyük oluşu nedeniyle ona her zaman bir abla gibi olmuştu. Bazen Bauer için, Esther’in kendisine olduğu kadar iyi bir abla olmayı dilerdi. ‘Umarım korktuğum kadar kötü olmaz.’
‘Kol amca seni seviyor, Esther. Lütfen böyle kötü düşünme.’ Beatrice onun elini biraz daha sıktı. Yüzüne bir gülücük kondururken, kuzenine cesaret veriyordu.
Johanna konuyu değiştirmek istercesine, Bauer’e yaklaştı. ‘Ah benim kar perim ne kadar da güzel görünüyor böyle…’ Konu değişince Marie istemsizce derin bir nefes aldı. Yaşanacaklar onu da en az Esther kadar geriyordu.
Yarım saat sonra kadınlar odadan tek tek ayrılmışlardı. Bauer’e gece için Christoph eşlik edecekti. Beatrice ise Peter ile katılıyordu. Büyük balo salonu, Rebekah tarafından özenle hazırlanmıştı. Ufak bir parti değildi ama çok büyük olduğu da söylenemezdi.
Her taraf mavinin tonlarına bürünmüştü. Baloya gelenlerin mavi ya da siyah giyinmeleri istenmişti, beyaz rengini ise sadece Bauer giymişti. Açılış dansını, Klaus karınsı kollarına çekerek başlatmıştı. Onlara eşlik eden aile fertleri de bu olaya oldukça gülmüşlerdi. Gecenin en büyük süprizi şüphesiz Henry ve Brandon’un gelişleriydi. Johanna’nın gözyaşları akarken, mutluluktan uçtuğunu hissediyordu. Herkes gülüyor, gülüyor ve gülüyordu. Bauer bundan daha iyisine sahip olamayacağını düşündüğü sırada, yüksek bir bağırtı her şeyin kötüye gittiğinin işaretiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Uzun Zaman Önce
Historical FictionNiklaus Mikaelson kızı sosyeteye takdim balosundan beri aklından çıkaramıyordu. Yıllar önce kardeşi ile oyun oynayan ve Klaus'un sadece kız kardeşinin küçük arkadaşı olarak baktığı bu kız, yıllar sonra bambaşka bir şeye dönüşmüştü. Ve Niklaus onu k...