21. BÖLÜM
Yol gittikçe daha da uzuyordu. Ve sinirlerim giderek daha da geriliyordu. Bebekle yolculuk yapmak gerçekten berbat bir şeydi.Hemen hemen her kasabada duruyor, kalacak bir han buluyordu ya da yakın durumda bulunan dük, kont ya da viskont bize elerini açıyordu. Kalacak rahat bir yer bulamasak da birileri bizi severek misafir ediyordu. Tabi kim prensi ve onun yeni doğan çocuğunu evinde misafir etmek istemez ki! Hele ki çocuk ilk doğan Mikaelson bebeğiyse…
Hatta Greenlerin evlerinden sonraki ilk mola yerimiz bir kilise olmuştu. Rahip neredeyse bebeği zorla vaftiz edecekti. Ama kızımı ondan kurtarmıştım. Ona kralın törende bulunmak istediğini söyledikten sonraki yüz ifadesini ömrüm boyunca unutamam.‘Siz…’demişti önce. Sonra kekeleyerek devam etmişti.
‘Prens Kol… Efendim, bu civarda olduğunuzun haberini almıştık elbette ama gelmenizi… Şey beklemiyorduk…’Bu konuşmadan sonra bir de ben vaftiz edeyim, beni götürün muhabbeti açılmıştı ki, bu reddetmesi en zor olanıydı. Yaşlı rahibin kalbini kırmak istemiyordum ama onu yanımızda götürmek şüphesiz ki bizim rahibin kalbini kırardı…
Larrison’un kalbinin kırılması demekte benimle konuşmaması yani saraydaki pek çok şeyden habersiz olmam demekti.İtiraf etmeliydim, bizim şişko rahipten bazen gerçekten iyi şeyler duyuyordum.
Rahibi yanımızda gelmemesi için ikna etmem, düşündüğümün aksine kolay oldu. Gerçi sadece ona kendi kilisesinde insanların ona ihtiyacı olduğunu söyledim ama rahip de hemen ikna oldu.İşte rahiplerin tuhaf huylarından biri, insanların ihtiyaçları onların isteklerinden daha önemliydi.
Marie yol boyunca çok sessizdi. Soğuk değildi ama sessizdi, ben onunla konuşmaya çalışmadığım sürece ağzını açmıyor bebek ile ilgileniyordu. Bunun onun her zamanki hali olup olmadığını bilmiyordum ama benim yanımda böyleydi işte. Sanırım benden hala biraz korkuyor olması da bunda etkiliydi. Bunun iyi ya da kötü olduğuna daha karar vermemiştim.Bu sessizliğin nedeninin yorgunluk olabileceğini düşünüyordum, annelik babalıktan çok daha zordu. Bebek gece her ağladığında kalkıyor, onu emdiriyor ve geri yatırıyordu. Marie bebek için sütanne istememişti ve kaç gecedir uykusuz olduğunu saymamıştım. Belki eve döndüğümüzde onu bunun için ikna edebilirdim.
Hayatım boyunca biraz fingirdek kadınları sevmiştim ve Marie bunun kesinlikte dışındaydı. Onun o asil havası onu bambaşka bir şeye dönüştürüyordu. Henüz adını koyamadığım bir şeye… Sanki biraz ulaşılmaz bir şeye…Ama ben ulaşmıştım değil mi?
Karşımda oturup bebeğimizle uğraşan kadını elde etmiştim.Bebeğimiz… Kızım.
Çok güzeldi. Dünyada gördüğüm en güzel şeydi.Adı bile belli olmayan bir bebeğe karşı duyduğum hissin tarifi yoktu. O benimdi. Tamamen… Daha önce biri bana bu duyguları anlatsa güler geçerdim. Gerçekten…
Ama ben hissediyordum. Gözlerimi üstünden ayıramıyordum, sanki her an yok olacakmış gibi geliyordu. Belki de bir rüyadaydım…Daha doğduğu ilk gün ona baktığımda anlamıştım, bu çocuk hayatım boyunca yaptığım en harika şeydi. Daha önce hiçbir şey onun kadar doğru gelmemiş beni bu denli mutlu etmemişti.
Şimdi de yanımdan bir dakika olsun ayrılmasına izin vermiyor, onu eve götürene kadar başına bir şey gelmesinden deli gibi korkuyordu. Bu biraz paranoyakçaydı, evet ama insanın çocuğu olunca böyle oluyordu işte.‘Sonunda…’diye mırıldandım, gece vakti bizim topraklarımıza yakın olduğumuzu anlayınca. En geç sabah evde olacaktık.
Marie ‘Geldik mi?’diye şaşkınlıkla sorunca ona gülümseyerek karşılık verdim ve hala annesinin kucağında uyumamak için direnen kızımı kucağıma alıp mırıldandım…‘Evet, küçük prenses, sonunda evdeyiz… Ve evimizde çok huzurlu olacağımıza emin olabilirsin.’
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Uzun Zaman Önce
Historical FictionNiklaus Mikaelson kızı sosyeteye takdim balosundan beri aklından çıkaramıyordu. Yıllar önce kardeşi ile oyun oynayan ve Klaus'un sadece kız kardeşinin küçük arkadaşı olarak baktığı bu kız, yıllar sonra bambaşka bir şeye dönüşmüştü. Ve Niklaus onu k...