36.BÖLÜM
Vücudum bana ihanet ediyor gibi hissediyordum. Beni dinemiyordu, tek istediği Caroline olup çıkmıştı. Yorgundum ama uyumak aklımın ucundan bile geçmiyordu. Yanımda karım yatarken nasıl uyuyabilirdim ki zaten…
Onu binlerce kez böle düşünmüştüm, çıplak ve benim yatağımda… Ama bu görüntü hepsinden daha güzeldi. Yatakta dağılmış sarı saçları bir deniz gibiydi, sonsuz bir okyanusa açılan. Uyurken arada mırıldanıyor, anlaşılması güç sesler çıkarıyordu benim karım. Birkaç kere adımı söylediğini duymuştum.
Sabah gün ağarırken, birkaç saat olsun uyuduğumu fark ettim. Bu iyiye işaretti. Birkaç saatlik uyku benim için yeterli geliyordu. Caroline hala uyuyordu, buna şaşırmadım. Onu gerçekten çok yormuş olmalıydım. Bu gülümsememe yol açarken, yanımdaki kadın soğuktan buz gibi olmuş vücudunu bana biraz daha yaklaştırdı.
‘Klaus…’dedi mırıltıyla. Uyanıyor muydu? Ah hayır, sadece mırıldanıyor. Onu biraz daha kendime çektim. Soğukluğu bana iyi gelecekti çünkü o kollarımda böyle sere serpe yatarken ben yanıyordum.
Uyanması gerekiyordu. Birazdan odadan ayrılmak zorundaydım ve Caroline beni görmeden ayrılmak istemiyordum. Ayrıca tüm gece onu izlemiştim, bunun için bir ödülü hak ediyordum. İstediğim ödülse karımdan başkası değildi. ‘Caroline, tatlım uyanman gerek.’ Saçlarını yüzünden çektim. Yumuşacık, ipek gibi…
‘Anne lütfen. Çok yorgunum, ayrıca kahvaltı yapmak istemiyorum.’dedi kıpırdanarak.
‘Ben annen değilim aşkım. Şimdi uyanmalısın, eminim öğlen uyumak için yeterince zamanın olacaktır.’ Yumuşak bir ses tonuyla kurduğum cümlelerden sonra gözlerini hafifçe araladı. Kim olduğumu çözmeye çalışıyormuş gibi.
Çözdüğünde ise yanaklarındaki kızarıklık gülmeme yol açtı. Benden utanıyor muydu? ‘Günaydın aşkım, umarım iyi bir uyku uyuyabilmişsindir.’
Belindeki elimle onu biraz daha kendime çektim. Ürperdi. ‘Günaydın.’dedi sadece, gözlerini kaçırıyor. Sağ elimle başını kaldırdım, gözlerine bakmayı seviyordum. Hepte seveceğim.
‘Canın yanıyor mu?’dedim, gece canının acımadığını söylemişti. Ama ben bacaklarının arasındaki kanı silerken pek öyle gözükmemişti gözüme, şimdi daha iyi olmasını umuyordum.
‘Yanmıyor. Sadece fazlasıyla uykusuzum.’dedi, sanırım o da geceyi düşünmüştü.
Yine bir kahkaha tufanı beni esir alırken başına ufak bir öpücük kondurdum. ‘Bugün ne yapacaksın?’
Birkaç saniye ne dediğimi anlayamamışçasına kaşlarını çattı. Anladığında ise, ‘Sabah kahvaltıdan sonra bir randevum var.’
‘Kiminle?’
Saçma bir soruydu, biliyorum. Kiminle görüşebilirdi ki zaten? Ama onu rahatlatmak için dün geceden bahsetmemek ve sadece sıradan şeylerden bahsetmek istiyordum. Belki berbat bir taktikti ama denemeye değerdi.
‘Annem, Rebekah, Katherine ve diğer kadınlarla…’
‘Diğer kadınlar?’
‘Sanki bilmiyorsun!’dedi oflayarak. Bana biraz daha sokuldu, bunun beni ne hale getirdiğini bilmeden…
‘Biliyorum, ama küçük dudaklarının hareket etmesini seviyorum sadece.’dediğimde yanakları kızarmaya başlamıştı.
Konuyu değiştirmeyi seçti. ‘Peki sen ne yapacaksın?’
‘Seni özleyeceğim.’dedim açıkça. Yaptığım en büyük ve zor iş bu olacaktı.
‘Peki onun dışında?’ Saçları boynuna dolanmıştı. Tek elimle onları düzelttim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Uzun Zaman Önce
Historical FictionNiklaus Mikaelson kızı sosyeteye takdim balosundan beri aklından çıkaramıyordu. Yıllar önce kardeşi ile oyun oynayan ve Klaus'un sadece kız kardeşinin küçük arkadaşı olarak baktığı bu kız, yıllar sonra bambaşka bir şeye dönüşmüştü. Ve Niklaus onu k...