51.BÖLÜM
Johanna kızının kocasını ikna edeceğinden emindi, bu yüzden Niklaus geri gelene kadar onun odasında kalmaya devam etti. Eline bir kitap alıp okumaya başladığında çalınan kapı ile boğazını temizleyip izin verdi.
İçeriye giren Klaus’un tombul yardımcısı Harry’di. Johanna ona bir bakış attı, hala Qudara gibi güzel bir kızın bu adamla evlenmesine akıl sır erdiremiyordu. ‘Leydim, prensin mektuplarını getirmiştim.’dedi adam ince çıkan sesiyle. Johanna onu başıyla onaylayarak, damadının masasını gösterdi. Harry mektupları bırakıp bırakmamak arasında tereddütlü olsa da Lady Forbes’in istediğini yaptı. Masaya konan kağıtlar Harry odadan çıktıktan sonra bile Johanna’nın dikkatini çekmedi. Ama kader bazen insanları kendi istediklerini yapmaya zorlardı. Pencereden hafifçe içeriye giren rüzgar Nikalus’un mektuplarına doğru savrulurken, prens için en kötü senaryo gerçekleşti. Johanna onun gizli mektubunu ellerinin arasına aldığında, Klaus’u artık nasıl yöneteceğini biliyordu. Mektup onu üzmüştü, en azından kızı için saatlerce ağlayabilirdi ama yıllar önce prense duyduğu nefretin boşuna duyulmadığını hissetti. O her zaman haklıydı işte…
Başlarına gelen olaylara binlerce kötü dua savururken, Tanrı’nın ona yüklediği görevin farkına vardı. Bu krallık onların kaderiydi. Gözlerindeki hisleri silerek ağabeyinin odasına ilerlerken herkesin bakışlarını üstünde hissediyordu. Yolda karşılaştığı Marie ile ufak bir konuşma yaparken kendi labirentinde kaybolmuş gibiydi. Zavallı kızı için üzülüyordu, Marie ile kendilerinin aynı hisleri paylaştıklarını fark etti. Onunla konuşurken ona teselli edici birkaç cümle fısıldadı. Kızının kaderini elinde bulundurduğu için, Marie’e şanslı olduğunu söyledi. Johanna’nın asla seçme şansı olmamıştı.
Eğer kızı böyle bir yola itilmemiş olsaydı şimdi huzurlu yaşam sürüyor olurlardı, hatta belki Lucas bile yaşıyor olurdu. Ah Lucas, diye düşündü Johanna. Onun acısını hala taşıyordu. İntikamını alacağı binlerce yol bile bulmuştu. Kraliçe birgün onların ayaklarına düştüğünde gözlerine bakacak ve sadece merhamet dilenmesini izleyecekti. Johanna onun bir tane bile rahat nefes almasına izin vermeyecekti. Lucas, o aptal fahişe ve onun her sözüne kanan salak ağabeyi yüzünden ölmüştü. Belki Campbell’ın afdilemek için yüzü olabilirdi ama kraliçe… Asla cehennem dışında bir yere gidemeyecekti.
Margaret odada değildi. Campbell’ın ise onu gördüğüne şaşırdığı belliydi. ‘Prens ile konuşacağını sanıyordum.’
Kadın ağabeyinin çalışma masasının önündeki ufak koltuğa sakin bir şekilde oturdu, Campbell ondaki sakinliğin farkındaydı. Bu kötüydü, Johanna’nın böyle konuştuğu zamanları hatırlıyordu. Avını eline geçirmiş avcıydı kadın. ‘Konuştum.’
‘Ve?’dedi Campbell kaşlarını kaldırarak.
Sıkıntıyla nefesini bıraktı ama dudaklarına keskin bir gülümseme vardı. ‘Bana hayır dedi.’
‘Kızını kullan Johanna, Caroline onu ikna edecektir.’
Johanna ise durgun ses tonuyla konuştu ve ‘Bundan eminim.’diyerek omuz silkti.
‘Yine neler oluyor?’ adamın sesi aksi ve meraklıydı.
Johanna kollarının içine gizlice yerleştirdiği mektubu ağabeyine uzattı. ‘Campbell, sanırım bizim için iyi olabilecek bir şeye sahibim. Niklaus’un büyük bir sırrına…’ Campbell ona kuşkuyla bakarak mektuba uzandı. Kız kardeşinin karşısındaki koltuğa otururken içine geleceğin sıkıntısı dolmuştu.
Johanna, Campbell’ın gözleri mektup üzerindeyken konuştu. Bu konuda fikrini değiştirmeyecekti. ‘Caroline’nın asla öğrenmemesi gereken bir sırra…’
Campbell mektubun geldiği kişiyi görünce yüzünü buruşturdu. Lanet olası herif bunu da yapmıştı.
‘ Sevgili efendim,
Bu mektubu size yazarken bile özleminizi duyuyorum. Aldığım her nefes siz benden uzaktayken bana cehennemi yaşattı. Bana asla sevgi ile bakmadığınızı biliyorum ama ben size her daim sonsuz sevgim ile bağlandım. Gençlik döneminizde yaptığınız hatalar olmak bile benim için en büyük şerefti prensim. Hala aşkımız geceleri uykularımın kaçmasına neden oluyor.
Size sayfalarca yazmak istedim. Belki günlerce, hatta aylarca ama asla bana cevap vermeyeceğinizi biliyordum. Bazen yazdım ama karşılığı benim için asla yeterli değildi çünkü cevabınızın asla istediğim gibi gelmiyordu. Yine de yazmaya devam ettim. Bana değer veriyordunuz, verdiğiniz değer sadece ihtiyacımı karşılayan paralar oluyordu ama ben yine de mutluydum. Ufacıkta olsa aklınızın bir köşesinde yer alıyordum çünkü… Bana bu kadarı bile yetiyordu. Gözlerinizi bir kez daha görmek için ölebilirim.
Asla sizden bir şey istemedim, biliyorsunuz ama bu sefer sizden küçük bir ricada bulunmak istiyorum. Lütfen bende bıraktığınız parçanıza sahip çıkın, tüm ülke sizin ne kadar iyi bir baba olduğunuzu konuşurken, oğlumun sevginizin küçük bir parçasına bile sahip olamaması ne acı değil mi?
O sizin kanınız efendim, ne kadar inkar etmeye çalışsanız da biliyorsunuz. O yüzden size onun olduğu adresi yolluyorum. Eğer bir hafta içerisinde onu arkadaşımın evinden almazsanız yemin ederim ki bir daha karşınıza çıkmayacağız ama eğer oğlumuzu sahiplenirseniz sizi asla bir daha rahatsız etmeyeceğim. O daha beş yaşında efendim, eşinizin, prensesimizin ona kendi evladıymış gibi bakacağından eminim, ben sizden başka hiçbir şey istemiyorum. Lütfen ondan sevginizi esirgemeyin, bir daha asla karşınıza çıkmayacağım. Çocuğumun mutluluğu için her şeyden vazgeçmeye hazırım.
Sizi sonsuza kadar sevgi ile anacak kadın, Kanna.’
‘Johanna’dedi Campbell sert sesiyle. Sonra boğazında oluşan yumruyu yok etti. ‘Bundan kesinlikle kızının haberi olmayacak. Bu hafta gidip çocuğu ben alacağım. Kadını ise öldürmemiz gerekiyor. Klaus’a çocuk hakkında tek söz söylemeni istemiyorum. Kadına onu öldürmeden önce çocuğun öldüğüne dair ona bir mektup yazmasını sağlayacağım.’
Evet, ne yaptığımı bilmiyorum. iki haftadır bunu yapsam mı yapmasam mı diye düşünüyordum ve yaptım :(
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Uzun Zaman Önce
Historical FictionNiklaus Mikaelson kızı sosyeteye takdim balosundan beri aklından çıkaramıyordu. Yıllar önce kardeşi ile oyun oynayan ve Klaus'un sadece kız kardeşinin küçük arkadaşı olarak baktığı bu kız, yıllar sonra bambaşka bir şeye dönüşmüştü. Ve Niklaus onu k...