31.BÖLÜM
Düşmanınızın zayıf noktası sizin en büyük başarınızdır. İskoçlar cesaret hariç hiçbir şeye sahip olmayan, aptal bir halktı. Elbette cesaret bir insan için önemli bir şeydi.
Size her zaman olmasa da başarıyı getirebilirdi.
Bu sefer öyle olmamıştı, cesareti Kral Ronnie’nin işine yaramamıştı. İskoçlarla imzalanan ateşkeste her türlü şartımız kabul edilmişti, hem de fazlasıyla ağır hükümler olmasına rağmen. Bu İskoçların içlerinde karışıklığa neden olsa da bizim açımızdan muhteşem bir haberdi. Ülke sanki hiç savaş yaşamamışçasına canlanmıştı. Dünyanın her yerinden galibiyetimizi kutlayan mektuplar alıyorduk.
Dük Lucas’tan bir mektup almıştım bugün. Yakın zamanda buraya döneceğinden bahsediyordu. Müstakbel kayınpederim ile aram iyiydi. Bu lanet savaş bunu sağlamıştı. Ara ara edilen kavgaları saymasak, Dük Lucas benim fikirlerimin en büyük destekçisi olmuştu. Onun yardımlarıyla beni destekleyen pek çok adam da beraberinde gelmişti.
Sarayda sayılan bir adamdı, Lucas, özellikle yıllardır burada olmamasına rağmen insanların üstünde hala böyle bir etki bırakıyor olması gerçekten ilginçti.
Caroline ile aramda hala anlamlandıramadığım bir soğukluk vardı. Nedenini çözemiyordum ve bu, bu aralar en büyük derdim olmuştu. Geldiğinden beri bir hafta geçmişti, ve gözleri onu ilk gördüğüm gün gibi gülmüyordu. Bunun sorumlusunun ben olduğumu biliyordum, ama nedenini hala çözebilmiş değildim. Düşeş Forbes ile konuşmuştum bu konuyu. Bana verdiği cevap ise küçük kızının biraz endişeli olduğuydu.
Ne için endişeliydi? Benden mi korkuyordu yoksa evlenmekten mi? Belki de benimle evlenmekten… Saraydaki insanlardan benim kötü biri olduğumu öğrenmiş olabilirdi pekala. Bunu önemsememeliydi değil mi? Ona karşı ne kadar iyi olduğumu biliyordu, onun yanından nasıl davrandığımı biliyordu. Bundan rahatsız olmuş olması saçmaydı.
Aklıma gelen diğer seçeneklerse kendimi kaybetmeme neden oluyordu. Beni artık sevmiyor olması mümkün müydü? Bu olamazdı, olmamalıydı. Gözlerine baktığımda hala beni sevdiğini görebiliyordum. Ayrıca ilk geldiği gün bana bu kadar aşıkken, bunun bir hafta içinde değişmiş olması saçmaydı.
Evlenmekten de vazgeçemezdi. Buna asla izin vermezdim, zaten onun da artık seçme şansı kalmamıştı.
Bunlar kafamda katıldığım savaşlardan daha büyük kargaşalar oluştururken, kendimi onun odasının önünde buldum. Çat kapı çalışma odasına girdim ve Reus’un o gün kavga ettiği kıza prensesi beklediğimi söyledim. İki dakika sonra yanıma gelen düşüşten başkası değildi.
Dudaklarındaki o çok içten olmayan gülümsemeyi görünce, onun ne düşündüğünü merak ettim. Sanırım kızının odasına aniden girme cüretine nasıl eriştiğimi merak ediyordu. ‘Majesteleri…’diyerek önümde eğildi kadın. Uzun saçlarını açık bırakmıştı her zamanki gibi.
‘Düşeş Forbes…’diyerek selam verdim ona. Sesim oldukça sabırsızdı.
‘Prensim, kabalık etmek istemem ama Caroline’ın sizinle görüşmesi imkan dahilinde bile değil.’dedi kadın gözlerime bakarak.
‘Neden?’ bu kaba bir tabirdi ama kızla görüşmeme engel olan herkese karşı sınırsız bir nefretim vardı. ve işte başladığımız yerdeydik, kadın kızıyla görüşmemin imkansız olduğunu söylüyordu.
‘Leydi Forbes, önemli bir dersteler.’
‘Onun en önemli görevinin benimle ilgilenmek olduğunu sanıyordum.’sesim alaycıydı ama aklımda alaycılıktan eser yoktu. Caroline’ın dersi falan olmadığının bilincindeydim, sadece benimle görüşmek istemiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Uzun Zaman Önce
Historical FictionNiklaus Mikaelson kızı sosyeteye takdim balosundan beri aklından çıkaramıyordu. Yıllar önce kardeşi ile oyun oynayan ve Klaus'un sadece kız kardeşinin küçük arkadaşı olarak baktığı bu kız, yıllar sonra bambaşka bir şeye dönüşmüştü. Ve Niklaus onu k...