41.BÖLÜM
‘Henüz bir haber elimize geçmedi.’ Rahibin verdiği haberden sonra Finn sinirle elindeki bardağı duvara fırlattı. Gözünün gördüğü her şeyi ve herkesi parçalamak istiyordu, aynı bir aslan edasıyla. ‘Dokuz ay… Lanet olası dokuz ay oldu ve kimsenin bu konuda en ufak bir fikri yok!’
Rooster derin bir nefes aldı. ‘Majesteleri elimden geleni yapıyorum, listedeki tüm insanları izletiyor en ufak hareketlerini size bildiriyorum.’
‘Bir şeyleri yanlış yapıyoruz.’dedi Kol. ‘Neden hala çözemediğimizi bilmiyorum. Kesinlikle bu işte farklı bir şeyler var. Tüm istihbaratım bu işle ilgileniyor.’ Kol saraya dün dönmüştü, suikast hala çözülememişti ve bu kendilerini güvensiz hissettiriyordu. Kaç aydır bunu yapan kişinin bulunmamasında cabasıydı.
‘Caroline geceleri uyuyamıyor.’dedi Klaus. ‘Hamilelik onu gerçekten daha kötü bir hale getirdi.’ Kızın hamileliği ilerledikçe Klaus ne yapacağını şaşırmıştı.
‘Bu aralar çok dalgın.’diye ona katıldı Elijah. ‘Hepimiz öyleyiz, bu iş cidden canımı sıkmaya başladı. Charlotte ölüyken bunu yapanların yaşamasına anlam veremiyorum, bunu istemiyorum. Karımı benden alanların bedelini ödemeleri gerekiyordu.’
Finn sinirle bir nefes daha aldı. Bu onu öldürecekti. Halka olay çözüldü diye gösterilip birkaç kişiyi idam ettirdilerse de gerçek suçluları bulmak gittikçe zorlaşıyordu. İşler öyle bir noktaya gelmişti ki, sonu olmayan bir çukura düşüyorlardı. Şüphelilerden hiçbiri bir açık vermiyor, hatta oldukça masum görünüyorlardı.
Üstelik bunu planlayan her kimse öyle detaylı bir plan hazırlamıştı ki, en ufak bir ipucu ya da umut dahi barındırmıyordu. Her şey ölü halde bulunan dört hizmetçi ile başlamıştı. Ve sonrası… Sonrası yoktu işte. Bu dört ölen hizmetçinin birbirleriyle bağlantıları bile çok azdı. Kadınların tek ortak yanı hiçbir akrabaya sahip olmamalarıydı. Bunu planlayan her kimse hepsini düşünmüştü. Klaus Caroline’a bakma bahanesiyle odadan ayrıldığında aklı hala çıkmazdaydı. Kendini her an tetikte hissediyordu. Başlarına bir şey gelebilirmiş gibi… Sanırım bu en kötü histi.
Karısını odalarında bulamadı, nerede olduğunu biliyordu. Caroline son zamanlarını hep çocuklarla beraber geçiriyordu. Kocası ona kendisini yormamasını söylese de o çocukların kendini yormadığını aksine mutlu ettiğini belirtiyordu.
Gebelik haberinden önce kendi evlerine dönmeyi planlasalar da Johanna her türlü ihtimale karşın burada kalmayı önermişti. Bebeğin durumu gözetildiğinde doğumun burada gerçekleşmesine karar verilmişti.
Zaman gelmiş ve geçmiş Caroline kocaman bir karına sahip olmuştu. Bu Klaus’u rahatsız etmiyordu, aksine ona olan hisleri harıl harıl yanan bir ateş gibi artmıştı. İlk başlarda karısına dokunamamak çok zor olsa da bunu aşmış ve gelecek bebeklerinin telaşına düşmüştü.
Onu ikizler ve yeğeniyle beraber bahçede otururken görmüştü. Charles onun yanına oturmuş durmadan bir şeyler anlatmaya çalışıyordu ve Caroline’da onun bu şevkini kırmamaya çalışıyordu. Charles asla kırmaya kıyamayacağınız bir çocuktu.
Hamile haberini duyunca çocuğun ona karşı olan ilgisini azalacağını beklemişti, Caroline. Ama onun aksine çocuk ondan daha da hoşlanmışa benziyordu.
Johanna kendi torununa baktı. Küçük Elizabeth ile Caroline ve Charles’a bakıp gülüşüyorlardı. Bran babasının ve dedesinin kanını almıştı. Johanna onunla geçirdiği her dakika da kocasını buluyordu. Yumuşak başlı ve naifti çocuk ama kızdığı zaman babası gibi kararan gözlere sahipti. Kadın torununu kendisiyle bıraktıkları için bir kez daha minnettar oldu. Katherine’in onu özlediğini biliyordu ama yalnız kalmaması için Bran’ı yanına bırakmışlardı. Bu onun gözünden büyük bir fedakarlıktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Uzun Zaman Önce
Historical FictionNiklaus Mikaelson kızı sosyeteye takdim balosundan beri aklından çıkaramıyordu. Yıllar önce kardeşi ile oyun oynayan ve Klaus'un sadece kız kardeşinin küçük arkadaşı olarak baktığı bu kız, yıllar sonra bambaşka bir şeye dönüşmüştü. Ve Niklaus onu k...