Fâtıma bint-i Esed (radıyellâhü anhâ)
Fırsat buldukça iyilik etmeyi, imkân oldukça yardımda bulunmayı hangimiz istemeyiz? Hele muhtaç olan kişi kimsesiz, mazlum ve bakıma muhtaç biriyse bazı zamanlar kendi ihtiyaçlarımızı unutur, onun isteklerini yerine getiririz. Yemez yedirir, giymez giydiririz. Yapabileceğimiz her türlü iyiliği eksik bırakmayız. Ali'nin mübarek annesi Hazreti Fâtıma (radıyellâhü anhâ) da böyle bir ruha sahipti.
(Fâtıma ismin manası: "sütten kesilmiş" anlamına gelmektedir.)
Nüfusca kalabalık bir yuvanın yükü kocası Ebû Tâlib ile kendisinin omuzundaydı. Ebû Tâlib, Kureyş'in sevilip sayılan bir şahsiyeti olmakla beraber, geçimini zor temin eden, fakir bir insandı. Babası Abdülmuttâlib ölünce sevgili yeğeni Hazreti Muhammed (ﷺ ) kendisine emanet edilmişti.
Sekiz yaşındaki inci tanesi bu yetimin maddi himayesi amcasının üzerindeydi, fakat her şeyden önce bir anne şefkatine, sımsıcak, müşfik bir kalbe muhtaçtı. İşte, Hazreti Fâtıma (radıyellâhü anhâ) bu mübarek yavruya annesini aratmamak için olanca gayretini sarf ediyordu.
Kendi çocuklarından önce onu yedirip içiriyor, kendi öz evlatlarından önce bu kutsi emanetin elbisesini giydiriyor, saçını tarıyordu. Dahası, onun en çok muhtaç olduğu yakın ilgiyi, anneliği ona tattırıyordu. Bu minval üzere Sevgili Peygamberimiz (ﷺ) , kendi yuvasını kuruncaya kadar amcasının ve yengesinin himayesinde kalmıştı.
Resûlullah (ﷺ ) peygamberlikle vazifelendirildiğinde müşriklerin akıl almaz işkencelerine maruz kalmıştı. Bu durum Hazreti Fâtıma (radıyellâhü anhâ) 'yı çok üzüyor, kalbini hicrana boğuyordu. Ebû Tâlib'le birlikte onu himaye ediyor, acılarını unutturmak için elinden gelen gayreti gösteriyordu. Bir müddet sonra da Müslüman oldu. Annesi kadar sevdiği birinin Müslüman olması Resûlullah (ﷺ) 'ı memnun etti, acılarını unutturdu.
Hazreti Fâtıma (radıyellâhü anhâ) , Medine'ye hicret ederek Allahu Teâlâ yolunda Muhacir olma saadetini kazandı. Fakat onun saadetine saadet katan asıl hadise hiç şüphesiz, Resûlullah (ﷺ) 'in "benden bir parça" dediği sevgili kızı Hazreti Fâtıma (radıyellâhü anhâ) 'ya kayınvalide olmasıydı.
Bunu kendisi için büyük bir bahtiyarlık addediyor, Hazreti Fâtıma (radıyellâhü anhâ) 'yı üzmemek için azami gayret sarf ediyordu.Evde iş bölümü yapmışlardı. Her ikisi de kendilerine düşen vazifeyi en iyi şekilde yapıyorlar, bu arada birbirlerine de yardımcı oluyorlardı. Gelinin kaynanaya, kaynananın da geline karşı nasıl davranması gerektiğinin en canlı misallerini yaşıyorlardı. Onların sevgi ve saygı içerisinde geçinmeleri hem Resûlullah (ﷺ) 'ı hem de Hazreti Ali (radıyellâhü anh) 'yi çok sevindiriyordu.
Peygamberimiz (ﷺ), Fâtıma bint-i Esed (radıyellâhü anhâ) 'e karşı olan vefa borcunu, yaptığı iyiliklere karşı kadirbilirliğini her fırsatta gösteriyordu. Devamlı ziyaretine gidiyor, gözetiyor, hâlini hatırını soruyor, çeşitli yardımlarda bulunuyordu. Her evladın annesine yapması gereken hizmetin daha fazlasını yapıyordu. Ona "anne" diye hitap ediyor, "anne" diyerek anıyor, yâd ediyordu.
Peygamberimizin (ﷺ) Medine'ye yerleşmesinin üzerinden dört sene geçmişti... Her zaman yüzünde sürur ve saadet çiçekleri açan Sevgili Peygamberimiz (ﷺ) o gün mahzundu. Hüznünün kaynağını kendisi şöyle ifade ediyordu:
"Bugün annem vefat etti!"
Bu mübarek hanım, risalet güneşini evinde barındıran, daha sonra da ona ilk iman edenlerin arasında bulunan, Medine'ye hicret başlayınca da Peygamber (ﷺ) gölgesinden uzak kalmaya dayanamayıp yurdunu yuvasını terk ederek gurbete çıkan Fâtıma bint-i Esed (radıyellâhü anhâ) 'den başkası değildi.
Peygamberimiz (ﷺ) gömleğini çıkarıp verdi ve kefen yapılmasını istedi. Cenaze namazını da kendisi kıldırdı. Sonra Hazreti Fâtıma (radıyellâhü anhâ) 'nın naaşı kabre kondu. Kabir genişti. Resûlullah (ﷺ) kabre indi, bir müddet kabirde uzandı. Sonra çıktı. Gözleri yaşarmıştı. Yaşlar kabre damlıyordu. Peygamberimizin (ﷺ) bu davranışı, ona duyduğu yakınlığın mücessem bir misaliydi. Aynı zamanda bir iltifattı. Çünkü Resûlullah (ﷺ)'ın mübarek vücutlarının temas ettiği kabir, cennet bahçelerinden birisi olurdu.
Sahabiler, Peygamberimiz (ﷺ) 'in bu alakasından dolayı sordular:
"Yâ Resûlallah, biz bu hanıma gösterdiğiniz samimi alakayı başkalarına gösterdiğinize şahit olmadık."Peygamberimiz (ﷺ), onların merakını şöyle giderdi:
"O benim annemdi. Kendi çocukları aç dururken önce benim karnımı doyururdu. Kendi çocuklarının üstleri başları tozlu topraklı dururken önce benim saçımı başımı tarar, gül yağıyla yağlardı.
O benim annemdi. Amcam Ebû Tâlib'den sonra bu kadıncağız kadar bana iyiliği dokunan başka bir kadına rastlamadım. Ona cennet elbiselerinden giydirilsin diye gömleğimi kefen olarak giydirdim. Kabir hayatı kendisine kolay ve rahat gelsin diye de bir müddet kabrinde uzandım."
Hazreti Fâtıma (radıyellâhü anhâ) 'nın üzerine toprak atıldıktan sonra Resûlullah (ﷺ), sevgili annesi için şu duayı yaptı:
"Allah sana merhamet etsin ve seni hayırla mükâfatlandırsın! Anneciğim, Allah sana rahmet etsin! Annemden sonra bana annelik yaptın. Kendin aç kalır, beni doyururdun. Kendin giymez, beni giydirirdin. En iyi nimetleri kendin yemez, bana tattırırdın. Bunu da ancak Allah rızası için ve ahiret yurdunu umarak yapardın.
Allah hem dirilten, hem de öldürendir. Allah'ım, annem Fâtıma bint-i Esed'i affet, kabrini genişlet! Ben Resûlünün ve benden önceki peygamberlerinin hakkı için duamı kabul buyur, ey merhametlilerin en merhametlisi olan Yüce Allah!"
Biraz sonra da Resûlullah (ﷺ) tebessüm buyurdu ve orada bulunanlara şu müjdeyi verdi:
"Cebrâil (aleyhis-selam), 'Bu kadın, cennetliklerdendir.' diye bana haber verdi. Ayrıca Yüce Allah, meleklerinden 70 binine, bu kadının cenaze namazını kılmalarını emretti. Melekler de onun cenaze namazını kıldılar."[1]
ALLAH TEÂLÂ ondan razı olsun. Ruhu şâd, kabri cennet olsun.
Rabbimiz bizleri şefaatlerine nâil eylesin.
ÂMÎN .KAYNAK :
[1]Üsdü'l-Gàbe, 5: 517; Müstedrek, 3: 108; Hz. Muhammed ve İslamiyet, 4137; Tabakât, 8: 222.HAYRINI GÖRÜN İNŞÂEالله
ÂMÎN.HAYRLA KALIN.
RABBİME EMANET OLUN.
SELÂM VE DUA İLE.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
✔️Hanım Sahabeler (Asr-ı saddet'te ki Yıldızlar⭐)
SpiritualPEYGAMBER EFENDİMİZ'İN (SALLALLAHU ALEYHİ VESELEM) yaşadığı döneme ASR-I SAADET denir. İnsanlık tarihinin en saadetli zamanları o dönemde yaşanmıştır. Bu sebeple bütün MÜSLÜMANLAR hangi zamanda yaşarlarsa yaşasınlar o kutlu Asra özenir , o kutlu asr...