Hz. Ümmü Süleym Radıyellâhü anhâ

57 8 36
                                    

Ümmü Süleym (رَضِىَ اللهُ  عَنْها)’in asıl ismi “Gumeysâ” idi. Medineliydi. Neccaroğullarındandı. Pey­gamberimizin sütteyzesiydi. Büyük sahabi Haram bin Milhan’ın (رَضِىَ اللهُ  عَنْه) ve Kıbrıs’ın fet­hi sırasında şehit olan Ümmü Haram’ın (رَضِىَ اللهُ  عَنْها) kız kardeşiydi. Mâlik bin Nadr ile evliydi. Büyük sahabi Enes bin Mâlik (رَضِىَ اللهُ  عَنْه) bu evlilikten doğdu.

Ümmü Süleym (رَضِىَ اللهُ  عَنْها) , Medine’de İslamiyet’in yayılmaya başladığı sıralarda Müslüman olmuştu. Kalbi ve gönlü huzurla dolmuştu. Fakat kocası Mâlik, İslâm'ı kabul etmemişti, üstelik Ümmü Süleym’in (رَضِىَ اللهُ  عَنْها) Müslüman olduğundan da haberi yoktu.

Hazreti Ümmü Süleym (رَضِىَ اللهُ  عَنْها), kocasının İslamiyet’i kabul etmeyeceğini, kendisine de müdahalede bulunacağını biliyordu. Fakat kimden gelirse gelsin, İslâm davası yolunda her türlü tepkiye ve sıkıntıya katlanmayı göze almıştı. Onun tek arzusu, o sırada henüz çocuk yaşta bulunan Hazreti Enes’in (رَضِىَ اللهُ  عَنْه) Müslüman olarak yetişmesiydi.

Sık sık ona Kelime-i Şehadet’i telkin ediyordu. Bir gün yine ona Kelime-i Şehadet öğretirken kocası Mâlik eve geldi. Çok kızdı. Hiddetli bir şekilde, “Ne o, sen de mi dinini değiştirdin?!” diye çı­kış­tı.

Ümmü Süleym (رَضِىَ اللهُ  عَنْها) sakindi, vakarlıydı. “Hayır,” dedi, “sadece Muhammed’in Peygamber olduğuna iman ettim.

Doğ­rusu Mâlik bu cevabı hiç beklemiyordu. Şimdiye kadar sessiz ve sakin biri ola­rak tanıdığı hanımının bu cesareti nereden aldığını da anlayamamıştı. Çok kız­dı. “Oğlumun ahlakını ve inancını bozmaya çalışma!” diyerek sert bir dille onu tehdit etti.

Oysa Ümmü Süleym (رَضِىَ اللهُ  عَنْها) , oğlunu ebedî olarak cehennemde yan­maktan kurtarıyor, bunun yolunu öğretiyordu.

İnat etmenin, hakikatlerden yüz çevir­­menin manası var mıydı?

Taştan, odundan yontulan putlara ilah diye tapınma, onlardan yardım bekleme cehaleti daha ne zamana kadar devam edecekti?

Ümmü Süleym (رَضِىَ اللهُ  عَنْها) , kocasına yumuşak bir şekilde, “Ben onun inancını bozmuyo­rum, bilakis düzeltmeye çalışıyorum.” dedi.

Fakat Mâlik’in gözünü cehalet karanlığı bürümüştü. Çok öfkelendi. Evi terk etti. Kaderin garip bir tecellisidir ki, kendisini takip eden bir düşmanı tarafından öldürüldü. Böylece Hazreti Enes (رَضِىَ اللهُ  عَنْه) küçük yaşta yetim kalıyordu.

Bu, her ne kadar bir felaket olarak görülse de, aslında bir rahmetti. Çünkü Mâlik bir İslam düşmanıydı. Anne ve oğulun İslam’ı yaşamasına ve bu pınardan kana kana içmelerine mâni olacağı şüphesizdi.

Cenâb-ı Hak, İslamiyet’e çok bü­yük hizmetleri dokunacak olan Hazreti Enes’in (رَضِىَ اللهُ  عَنْه) , müşrik bir babanın terbiyesi altında büyümesine rıza göstermemişti. Ümmü Süleym (رَضِىَ اللهُ  عَنْها) , Cenâb-ı Hakk’ın yarattığı her şeyde mutlaka bir hayır olduğuna inanırdı. Kadere teslim olarak sabretti.

Ümmü Süleym (رَضِىَ اللهُ  عَنْها) biricik oğlu Enes’i (رَضِىَ اللهُ  عَنْه) üvey babanın baskısı altında büyüt­mek istemiyordu. Onu yetiştirmek hususunda karşılaşacağı bütün sıkıntıları pe­şinen kabul ederek, Enes büyüyünceye kadar evlenmemeye karar verdi.

“Oğ­lum Enes büyüyüp bana müsaade etmedikçe evlenmeyeceğim.” diye kendi ken­dine söz verdi.

Ümmü Süleym (رَضِىَ اللهُ  عَنْها) fakir biriydi. Bundan sonra artık sıkıntılı bir hayat yaşadı. Fa­kat Cenâb-ı Hakk’a tevekkülü sonsuzdu. Rabb’inin zorluktan sonra mutlaka bir kolaylık yaratacağına inanıyor, sabrediyordu.

✔️Hanım Sahabeler (Asr-ı saddet'te ki Yıldızlar⭐)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin