HAZRETİ ÜMMÜ GÜLSÜM BİNTİ UKBE (RADIYELLÂHÜ ANHÂ)

66 10 5
                                    


Ümmü Gülsüm (radıyellâhü anhâ) Resûlullâh (sallallahu aleyhi ve sellem) ’in en azılı düşmanlarından olan ve, Bedir Savaşı’nda müşrik olarak katledilen Ukbe bin Ebî Muaytın kızıdır. Kabile ve neseb silsilesi: Ümmü Gülsüm bint-i Ukbe bin Ebî Muayt Eban bin Ebî Amr Zekvân bin Ümeyye bin Abdişşems bin Abdimenaf’dır. Kureyş’in Benî Ümeyye kabilesine mensubdur.

Ümmü Gülsüm (radyellâhü anhâ) ’nın annesi, Ervâ bint-i Kureyz bin Rabia, bin Hubeyb, bin Abdişşems, bin Abdimenaf’dır.
O da İslamiyet’in ilk yıl­la­rında Müslüman olma saadetini kazanmıştı. Ervâ (radyellâhü anhâ) ’nın annesi Beyzâ, Pey­gam­be­ri­miz (sallallahu aleyhi ve sellem) 'in halası oluyordu.
Annesi önceleri Hazreti Osman (radıyellâhü anh) ’ın babası Affan ile evli iken ondan ayrılıp Ukbe bin Ebî Muayt ile evlendiğinden Hazreti Osman (radıyellâhü anh) ile anne bir kardeştirler.

Hazreti Ümmü Gülsüm (radyellâhü anhâ) , İslamiyet’i kabul ettiği için, başta babası olmak üzere müşriklerin işkencelerine maruz kaldı. Dinden dönmesi için baskı yapıldı. Fa­kat bunların hiçbirine aldırış etmedi. İnancından zerre kadar taviz vermedi. Günler acı ve ıstırapla geçiyordu. Yıllar böylece akıp gitti.

Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) , Müslümanlarla birlikte Medine’ye hicret etti. Ümmü Gül­süm (radyellâhü anhâ) da hicret etmek istiyordu, fakat babası izin vermediğinden Mekke’de kal­dı. Onun için asıl acı ve ıstırap bundan sonra başlıyordu. Çünkü tek teselli kay­nağı Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) , artık Mekke’de yoktu. Ümmü Gülsüm (radyellâhü anhâ) öz yurdunda âdeta gurbet hayatı yaşıyordu. Bu gurbetin çabuk bitmesi için Cenâb-ı Hakk’a dua ediyor, hicret için fırsat kolluyordu. Fakat beklediği fırsatı bir türlü bulamı­yordu.

Bu sıkıntıya yedi yıl daha tahammül etti. Nihayet bir gün Cenâb-ı Hak bu fır­satı ona lütfetti. Her gün gittiği yere gidiyormuş gibi, Mekke’den ayrıldı. Fakat asıl niyeti, Medine’ye hicret etmekti. Bu yolda karşılaşacağı sıkıntılara şimdi­den razıydı.

Evet, Ümmü Gülsüm (radıyellâhü anhâ) , Allah ve Resûl’ü uğrunda annesinden, babasından ve memleketinden ayrılıyordu. Bundan dolayı üzülmüyor, Re­sû­lul­lah (sallallahu aleyhi ve sellem) ’e kavuş­mayı büyük bir saadet olarak görüyordu.

Ümmü Gülsüm (radıyellâhü anhâ) , Mekke’de iken Allâh’a îmân etmiş ve İslâm olmuş, Resûlullâh (sallallahu aleyhi ve sellem) ’e beyat etmiştir. Fakat Hicret-i Nebevi esnasında hicret etmek fırsat ve imkânı bulamamıştır. Mekke’de kalarak eline geçecek ilk fırsatı kolluyordu. Nitekim bu fırsat eline geçer geçmez ana ve baba ocağından Müslüman, Muhacir olarak Allâh yolunda Medine’ye tek başına giden ilk Kureyşî kadın olmuştur. Bu bakımdan hem örnek olmuş ve hem de ilk olduğundan tarihe geçmiştir. Kendisine kadın muhacirlerin ilki denilmektedir. O tarihte henüz hicâb ayetleri nazil olmamıştı.

Olay şöyle ki:

Hicrî 6. yılın sonunda Hudeybiye antlaşması imzalandıktan sonra, bazı kimseler Medine’ye veya Mekke’ye gidip gelmeye başladı. Ümmü Gülsüm (radıyellâhü anhâ) , bu gidiş gelişlerden istifâde etmenin yollarını arayarak Medine’ye fırsatını bulup kaçmıştı. Bu hususu bizzat kendileri şöyle anlatmaktadır:

“-Ten’im veya Hashas nahiyesinde kendimize ait olup ev halkımızdan bazısının oturduğu kıra (tarlaya) sık sık gider, orada, üç dört gün kalır ve geri ev halkının yanına dönerdim. Ev halkım, benim oraya gidişimi, istememezlik etmezler, yadırgamazlardı. Nihayet, oraya gidip gelmeyi sıklaştırdım. Bir gün, her zaman gitmekte olduğum kıra gitmek istiyormuş gibi Mekke’den çıkıp gittim. Yolun, en son noktasına vardığım zaman, Huzâalar’dan bir adam, bana:

✔️Hanım Sahabeler (Asr-ı saddet'te ki Yıldızlar⭐)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin