Uçakların sesi arada sırada kayboluyor, yerini dağılan evlerin gürültüsüne bırakıyordu. Boz bulanık toz bulutları içinde yanan alevlerin kırmızımtıl ışıkları şimşeyi andırırken, oraya buraya kaçan insanların çığlıkları gök gürültüsü gibi semayı inletiyordu. Bir süre sonra bombadan yağmur durdu.
Gürültü dinmiş, yerini derin bir ölüm sessizliğine bırakmış, semaya yükselen kapkara duman, gök yüzünü siyaha boyamıştı. İnsanlar birer birer saklandıkları yerden çıkıyor, deli gibi oraya buraya koşarak kaybettiği yakınını arıyordu. Kimisi kucağında can vermiş yavrusu dizlerinin üzerine çökmüş öylece kalakalmış, kimisi kocasının, kimisi de karısının cansız bedenini kucaklamış ölü gibi bakıyordu. Susarak ağlıyorlardı. İçlerine akıttıkları göz yaşları, yüreklerini parça parça ederken, isyan etmemek için kendilerini zor tutuyor, sadece 'Allah' diye bağırıyorlardı. Allahu Ekber, Allahu Ekber kelimeleri, şehit olmuş küçüklerin, büyüklerin kanadında çığlık çığlığa arşa ulaşıyordu. Alev alevdi heryer. Yer yanıyor, gök yanıyordu. Karanlıkta kopan fırtınayı andırıyordu olanlar. Allah bu şehri sınarcasına yelkenlerini toplayarak kendini dalgaların koynuna bırakmış gemi misali kaderine teslim etmiş gibiydi.
Enkazın altından çıkarılmış çocuğun toztoprak olmuş, göz yaşının açtığı şırımlardan çorak topraklara benzemiş yüzünde acı ve çaresizlik donakalmıştı. İnliyordu, ağlamayı unutmuş diğer çocuklar gibi acılarına direniyordu. Durumu hiç iyi görünmüyordu, şoktaydı, arada sırada dudaklarını oynatıyor, bir şeyler mırıldanıyordu.
Kurtarma ekibinden bir kişi
"dua ediyor" diyerek, yanındaki doktora baktı. Çocuk durmadan fısıldıyor sanki bir şey söylemeye çalışıyordu. Aşağı eğilerek kulağını sedyedeki yaralı çocuğun yüzüne yaklaştırdı.
Çocuk "her şeyi Allah'a anlatacağım, her şeyi Allah'a anlatacağım" diyerek tekrarlayıp duruyordu. Doktor onun başını okşadı, yanaklarını sıvazladı. Kendilerinin de çaresiz olduklarını anlatmak istercesine
"Anlat, anlat lütfen, bizim de yerimize anlat" dedi ve gözerinden akan yaşları gizlemek için yüzünü çevirdi.
Çocuk titredi, titredi...
Cemal "hayır gitme, hayır gitme ..." diye bağırdı.
Uyandığında kan ter içindeydi. Fakat siren sesine benzeyen bir ses durmadan çalıp duruyordu. Çalan telefonuydu. Gözlerini açmaya çalışarak ellerini yatağın yanında duran küçük dolabın üzerine sürdü, telefonunu bulup kaldırdı. Hastanedendi.
"Alo"
"..."
"Hemen geliyorum"
Telefonu yatağa attı. Çarçabuk yıkanıp giyindi ve çıktı.
Hastaneye ambulanslarla aynı anda vardı. Zincirleme kazada on'a yakın kişi ağır yaralanmış, olay yerine en yakın hastane olduğundan, hepsi bu hastaneye getirilmişti. O yüzden nöbette olmayan doktorlar da çağrılmıştı. Cemal de onlardan biriydi. Yaralıların yanından hızla uzaklaşarak ameliyathaneye kalktı.
Uzun süren ameliyatın ardından hasta yakınlarını bilgilendirip odasına geçti. Koltuğuna oturup elleri ile başını kucakladı, bir süre öyle kaldı. Sabah gördüğü rüya, üzerine de bu kaza onu fazlasıyla etkilemeye yetmişti. Yorgundu. Bir kahve içerse belki kendine gelirdi. Kahve söylemeyi düşünürken kapı tıklatıldı. Cemal
"gel"diye seslendi. Emel elinde kahve bardağı ile odaya girdi. Bardağı masaya bıraktı.
"Duydum ki kahramanımız yine birilerinin hayatını kurtarmış, yorulmuş. Ben de ona en sevdiği içeceği getireyim dedim"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Doktor Cemal bir sevda hikayesi(TAMAMLANDI)
Mystery / ThrillerÖnceleri acılara dayanamadıkları için ağlıyorlardı, şimdi de ağlamadan duramadıkları için. Şimdi sıra geldi "Doktor Cemal'"e Keşfedenlerin dikkatini çeken ve bitirmeden bırakmadığı bir hikaye olduğunu söyleyebilirim. Doktor Cemal iç çatışmalarında...