Genel Açıklama
Uzun sürecek. İlk bölümleri okuyarak karara varmamanızı tavsiye ediyorum.Her bölüm farklı bir şarkıyla yayımlanıyor.
Yeni bölüm yakında.
Beğenmediğiniz kısımları yorum olarak ya da özelden bana yazabilirsiniz. Herkese cevap veriyorum ve yorumlarınızı dikkate alıyorum.
İyi okumalar.
Elimdeki üç kitapla birlikte dükkanın içini turluyordum. Bu kitaplar Notre Dame'ın Kamburu, Dinle Küçük Adam ve Sofie'nin Dünyası'ydı. İnsanların küçücük bir dükkan içinde neden kitapların yerini değiştirdiğine anlam veremiyordum. Bu sırada son müşterilerden olduğunu düşündüğüm orta yaşlı, gözlüklü ve kır saçlı bir adam dükkana girdi. Ben hemen elimdeki son kitabı da yerine bırakıp adamın yanına gittim.
"Merhaba yardım edebileceğim bir konu var mı?" diye sordum.
Adam kibarca, "Hayır, teşekkürler." dedi.
Bu cevap beni şaşırttı. Çoğu kişi hayır anlamında başını sallar ya da anlayamadığım garip sesler çıkarırdı. Tekrar kapının açılmasına sevindim. Kapanmadan önce birkaç kitap daha satmak iyi olur diye düşünüyordum. Bu sefer yanlarına gitmem gerekmedi. Orta yaşlı sarışın güzel bir kadın oğlu olduğunu düşündüğüm 14-15 yaşlarındaki çocuğuyla birlikte benim yanıma geldi.
Çocuk telefonu suratıma yapıştırarak, "Bu kitabı arıyorum." dedi.
Ben de birkaç adım gerileyerek telefona baktım. Kitap Charles Dickens'in İki Şehrin Hikayesi adlı romanıydı.
"Evet, olacaktı." dedim.
Bu sırada diğer adam kasaya gitmiş beni bekliyordu. Aceleyle Dünya klasikleri kısmından kitabı bulup çocuğa uzattım ve kasaya gittim. Adam Bir İz Bırak kitabını bana uzattı. Onun için farklı bir seçim diye düşündüm. Barkodu okuttum.
"34 lira 90 kuruş." dedim.
Adam bana kağıt olarak 35 TL uzattı.
Ben faturasıyla birlikte kitabı ona uzatırken, "Poşette alabilir miyim?" diye sordu.
Başımla onaylayıp, adamın verdiği 25 kuruşu alıp poşeti ona uzattım. Kitabını içine koyup kapıya yöneldi. Bu sırada güzel olan ablamız kasaya geldi. Oğlu halen daha etrafı gezmeye devam ediyordu. Kitabı aldım. Okuttum.
"24 lira 50 kuruş." dedim ve "Poşette ister misiniz?" diye sormayı ihmal etmedim.
Kadın hayır anlamında başını salladı. 50 Lirayı bana uzattı. Bende kadına üstünü uzattım. Bir süre kasada bekledim ama gelen giden olmadı. Eşofmanımın cebinden telefonumu çıkardım. Saat sekize gelmek üzeriydi. Bugünlük bu kadar yeter diye düşündüm. Duvarlardaki kitaplıkları ve ortada olan dört masanın üstündeki kitapları kontrol ettim. Önerilerimi koyduğum masanın üstünün baya bir azalmış olduğunu fark ettim. Belki birkaç kitap koymak
iyi olur diye düşünüyordum ama bugün geç kalmamalıydım. Her şeyin tam olduğuna karar verdim. Kasadan bugün kazandığım parayı aldım. Dükkanı kilitleyip çıktım. Evim dükkana beş dakika uzaklıktaydı. İşimin en iyi yanlarından biri de buydu. Come as you are'ı duyduğumda, ki bu telefonumun melodisiydi. Elim heyecanla cebime gitti. Bulut yazısı beni rahatlattı. Hemen telefonu açtım.
"İdare edebildin mi?" diye soruyordu.
Dalga geçtiğini düşündüm.
"Orası benim dükkanım hatırlarsan." deyiverdim.
Bulut benim kuzenimdi kahverengi saçlı, kahverengi gözlü, uzun boylu ve Tony Stark sakallı biriydi.
"Yarın ben erkenden açarım." dedi.
Gerek olmadığını söyledim. Kimse sabahın köründe kalkıp kitap almak için yanıp tutuşmuyordu. Karşılıklı iyi geceler dedikten sonra telefonu kapattı. Neredeyse evime vardım. Diğer cebimden anahtarlarımı çıkardım. Küçük olanla binanın kapısını açtım. Bodrum katta oturduğumdan dolayı bir kat aşağıya indim. Apartman eskiydi. O iğrenç lağım kokusunu son zerresine kadar yaşayabileceğin bir yerdi. Bu sırada evimin kapısını açıp içeri girdim. Girişte ayakkabılarımı çıkartıp kenara koydum. Çok temiz bir insan olduğum söylenemezdi. Ama idare ediyordum. İşeyip, elimi yüzümü yıkadıktan sonra odama gittim. Odam iki kapılı bir dolap, yatak, masadan ibaretti. Yerde de halı yoktu. Her şey kahverengiydi. Dün gece giyindiğim pijamalar yatağın üstünde duruyordu. Üstümdekileri çıkartıp, kirli olduklarına karar verince koridorda biriktirdiğim diğer kirlilerin üstüne attım ve pijamalarımı giyindim. Yatağın üstüne attığım telefonumu aldım. Saat 9'a geliyordu. İki bölümde olsa Fargo izleyebilirim diye düşündüm. Üçüncü sezondaydım ve diğer iki sezonun kesinlikle daha iyi olduğunu düşünüyordum. Mutfağa gidip fırının içinden geçen gece yaptığım poğaçalardan iki tane aldım. Yiyerek salona geçtim. Salonda üçlü gri sert bir koltuk, Küçük siyah Tv ünitesi, Bacaklarımı uzatmak için olduğuna inandığım masa ve bir duvarı boydan boya kaplayan kütüphanem vardı. Masanın üstündeki bilgisayarıma takılı olan usb'yi çıkarıp televizyona taktım. Bu sırada yeni bölümler indirebilmek için bilgisayarımın açma düğmesine basmayı da ihmal etmemiştim. Netflix alacak halim yoktu. İnternetten indirerek kendi Netflix'imi yapmıştım. Bilgisayarı son bölümü indirmesi için ayarlayıp dokuzuncu bölümü izlemeye başladım. Dizi bittiğinde birinci sezonun daha iyi, ikinci sezonun daha eğlenceli olduğu konusunda kesinlikle emindim. Saat neredeyse on bir buçuktu. Bir sürede televizyonda gezebileceğimi düşündüm. Reklamlarla birlikte dört saat süren dizilerin hala bitmemiş olduğunu gördüm. İçlerinden bir kaçına on dakikayı geçmeyecek kadar baktım. Saat neredeyse on ikiydi. Bu zamanının geldiğinin habercisiydi. Koridorun sonundaki küçük odaya gittim. Burada yere attığım tek kişilik yatak dışında bir şey yoktu. Ve tabi ki perdeler,
buradakiler siyahtı. Pijamalarımı ve iç çamaşırlarımı çıkardım. Bu uğurda çok fazlası parçalanmıştı şimdiye kadar. Bu sebeple onları odanın dışına attım. Birkaç dakika içinde zamanı geldi. Kalp atışlarım hızlandı. Vücudumda ki tüm kemikler uzamaya başladı. Bedenim gitgide büyüyordu. Dönüşümüm Hemlock Grove' deki kadar iyi olmasa da, Benicio del Toro sayılırdı. O şekle geliyordum. Tüm vücudumu kıllar sarmaya başladığımda Jacob'un tek hamlede dönüştüğü kurtadam formunu düşündüm. Jacob sen yaşıyordun asıl kurt adamlığı. Bu sırada dişlerimin dökülmeye başladığını söylemiş miydim? Her seferinde dökülüp inanılmaz bir şekilde yeniden çıkıyorlardı. Şu an ki dişlerim neredeyse ağzımdan taşan kurt dişleriydi. Ellerimse birer pençe olmuştu bile. İnsan olarak görüntüm de Natasha Romanoff sayılmazdı ama en azından bundan iyiydi. Bulut Emily Browning'e benzediğimi bile söylüyordu. Bense kısa boylu ve beyaz olmam dışında buna pek katılamıyordum. Kahverengi saçlı ve siyah gözlüydüm. Kesinlikle yüz hatlarım onu ki kadar güzel değildi. Dudaklarım daha ince burnumsa daha büyüktü. Yani başrol değildim. Bu yüzden kurt adama dönüşmeme hiç anlam veremedim. Hani seksi ve güzel olanlar başrol olurdu. Hem kurt adamlar filmlerde çoğunlukla erkek olur. Dönüşmem tamamlandığında rahatladım. İlk birkaç sefer çok acı vericide olsa artık alışmıştım. Yere attığım yatağa yattım ve uyumaya çalıştım.
BÖLÜM SONU
Başlangıç bölümünü umarım beğenirsiniz. İlerleyen bölümlerde olaylar karışacak ve gelişecek.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gece Yürüyenler
ChickLitNida isteği dışında kurtadama dönüştürülmüş genç bir kızdır. Isırıldığından bu yana kendisini insanlardan uzak tutmaya çalışarak hayatına devam etmektedir. Fakat hiç beklemediği bir anda kendisini büyük bir savaşın içinde bulur. Bu savaş ona kendisi...