Lunapark

85 13 0
                                    

-"Ney?" diyerek Aykuta dönüyorum.

-"Senin ağzını kırarım!" diyerek Aykutu yakasından tutuyor Emre. Aykut usulca Emreyi itiyor. Araya giriyorum.

-"Başladınız yine! Emre huzurumu kaçırma artık! Her gün buraya gelip sorun çıkarmaya hakkın yok. Bir daha ki sefere polisle muhattap olacaksın!" diye sert bir dille uyarıyorum.

-"Sen aşık mısın buna?" diyor. Afallıyorum. 

-"Cevap versene Eylül! Kalbinin bana ait olduğunu söylesene Eylül!" diye bağırıyor Emre. Aykut önüme geçiyor.

-"Hadi birader uza artık. Kızı duydun az gururlu ol."

-"Emre git buradan." diyorum cılız bir sesle.

-"Cevap veremiyorsun neden!?" diyor Emre.

-"Sana ait olan kalp yok bende Emre!"

-"Buna aşık mısın?"

-"Seni ilgilendirmez. Git!" 

-"Benim tanıdığım Eylül bu değil ya!" diyerek geri geri gidiyor adımları.

-"Yazıklar olsun sana verdiğim emeğe."

-"Attığım kazıklara yazıklar olsun diyecektin heralde! Asıl sana yazıklar olsun pislik!" diye bağırıyorum. Başını iki yana sallıyor ve çıkıp gidiyor.

-"Ee bunu da atlattığımıza göre... İçer misin su?" diyerek su bardağını bana uzatıyor Aykut. İstemsizce sinirden gülüp bardağı elinden alıyorum. 

-"İç iç sakinleştirir." 

-"Tırmandırıyor adam sinirimi görüyorsun." diyorum bir yudum içiyorum.

-"Ben sinirlenince bile nasıl güzel olduğunu görüyorum sadece."

-"Sen bana aşık mı oluyorsun?"

-"Kim bilir belki..." diyerek geçiştiriyor.

-"Senin cevabını merak ettim ama." diye gözlerini bana dikiyor.

-"Şey ben... Bilmiyorum." diye kekeliyorum.

-"Tamam sorun yok rahatla. Neyse ben biraz çalışayım." diyerek kalkıyor.

       Aferin Eylül. Bilmiyorum dersen adama kaçar işte! Ama o da belki dedi... Neyse sakin ol nasıl yapıyorduk? Burundan nefes al ağızdan ver... Bir de rakamlar vardı. Say bakalım... Bir...İki... Üf her neyse! Sakinleş artık.

          Kendimi toparlayınca dışarıya Aykutun yanına gidiyorum meyve toplamakla meşgul.

-"Kolay gelsin." diyorum. Yüzüme bakmadan:

-"Sağol." diyor.

        Yardım etmek için yanında dizlerimin üzerine çöküyorum. Bir sandık kadar meyve topladıktan sonra:

-"Bu kadar istenmiş sanırım yeter." diyerek kalkıyor. Bende ayağa kalkıyorum.

-"Uww belim ağrımış." diyorum gerinerek.

-"Gel masaj yapayım." diyerek belime dokunuyor. Biraz belimi rahatlattıktan sonra:

-"Teşekkürler yeter bu kadar iyi geldi." 

-"Rica ederim." diyerek elini belimden çekiyor.

-"Hadi çıkalım." diyorum. 

-"Olur."

-"Seni bir yere götüreceğim."

-"Nereye? diye merakla bakıyor.

-"Sürpriz." diyerek arabanın anahtarını elinden alıyorum.

-"Ooo tamam." diyerek sağ koltuğa geçiyor.

      Çok geçmeden lunaparka geliyoruz.

-"Cidden mi?" diyerek bana bakıyor.

-"Evet hadi in arabadan." Arabadan iniyoruz.

-"Eğlence başlasın." diyerek elinden tutup çekiştiriyorum. Başta pek istekli olmayan adamın nasıl çocuk gibi eğlendiğini görmeliydiniz. Silahla atışlar yapıp oyuncaklar mı almaya çalışmadık... Dönme dolaba binip şehri en tepeden seyre mi dalmadık... En tepede yine başımı omuzuna koyduğumu hatırlıyorum. Yüksekten benim kadar korkup da dönme dolaba binen var mıdır bilmem. İnene kadar Aykutun yanından ayrılmayıp adamın elinden tuttum. Oysa halinden gayet memnun şehri izleyip bana 

-"Gözlerini açsan mı artık bak korkacak bir şey yok." demekle meşguldu. Şöyle bir tek gözümü açıp elini sıkarak aşağı doğru baktım. Fakat başım döndü yine gözümü kapatıp Aykuta sokuldum. Kahkaha attı sadece. Bir de elini omzuma atıp daha sıkı sarmış oldu.

-"Kalsak mı biz burada acaba?" diye beni korkuttuğunu anımsıyorum. Cimcikleyerek:

-"Bak sakın zaten korkuyorum." dedim.

-"Korkma gül. Göğsümde kal böylece." Gözlerimi açıp bir nefes uzağımdaki gözlerine bakıyorum. Ne yükseklik umurumda ne korkum. Kollarında sakin, huzurlu, güvendeyim... Gecenin ışıkları sakallarına düşmüş. Gözleri hala aynı parlaklıkta...

EylülHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin