-"Ee abi nasıl tanıştınız?" diyor Selim heyecanla... Aykutun gözlerinin içine bakıyorum. Sakin ol dercesine konuşmaya başlıyor:
-"Kafenin bitki düzenlemesi için serasına gittim. Orada tanıştık." diyor. Derin bir nefes alıyorum.
-"Sera demek... Biz de şehre geldiğimizde görmek isteriz." diyor babası.
-"Senden az çok bahsettim Eylüle, iyi anlaşacağınıza eminim bitkiler konusunda."
-"Tabi her zaman beklerim." diyorum gülümseyerek. Elinde silahla kendini öldürmeye çalışmayan, hamileyim deyip yalvarmayan, eski sevgili terörlerinden, kavgadan, kaostan uzak bir günde beklerim... demek vardı şimdi.
-"Öyle toprak benim ikinci ailemdir... Toprakla uğraşan insandan da zarar gelmez." diyerek bana gülümsüyor. Sevdim bu tontiş amcayı...
-"Kahvaltı hazır, geçelim mi çocuklar?" diyor annesi.
-"Olur." diyerek ayaklanıyoruz. Sofra muhteşem hazırlanmış. Bir kuş sütü eksik misali. Kalabalık ve alışık olmadığım insanların yanında ne kadar rahat yiyebileceğim. Göreceğiz artık. Aykut kendinden önce bana servis tabağı hazırlamakla meşgul... Ee biliyor gerildiğim ortamlarda aç kalabileceğimi...
-"Canım bak bu peyniri bizimkiler yapmış ister misin?"
-"Olur." diye diye benim tabak taştı artık.
-"Kendinde mi yesen acaba?" diye fısıldıyorum sessizce...
-"Önceliğim sensin küçük hanım." diyerek tabağı doldurmaya devam ediyor. Kafamı yana çevirdiğimde ablasıyla göz göze geliyoruz. Kardeşini sinsi yaban ellere kaptırmışcasına beni kesiyor. Göz göze gelmemiz üzerine ufak bir gülümseyip tabağıyla ilgileniyor.
-"Kızım reçellerde organik, sever misin bilmem ama..." diyor annesi...
-"Aa öyle mi alayım biraz, severim..." diyerek tabağıma reçel alıyorum. Reçelden tadıp:
-"Çok güzel olmuş ellerinize sağlık."
-"Afiyet olsun kızım." diyor annesi...
-"Kahvaltıdan sonra sana bahçeyi gezdirelim, bir seracı gözüyle fikrini almak isterim." diyor babası.
-"Olur ben daha uzaktan bayıldım zaten manzaraya..." diye mırıldanıyorum. Keyifle arkasına yaslanıyor babası, çayından bir yudum alıyor.
-"Oğlum senin işlerin nasıl?"
-"İyi babacığım, sensiz idare etmeye çalışıyoruz işte."
-"Boynuz kulağı geçermiş, haberlerini alıyorum şubeleşeceğiz bu gidişle." diyerek gururlanıyor.
-"Evet yaza doğru planlarım var, bakalım hayırlısı." diyor tüm mütevaziliğiyle Aykut ve ekliyor:
-"Seni kimse geçemez ben seni örnek alıyorum."
-"Aferin oğluma... Darısı şu hergele kardeşine."
-"Okulu bitsin isterse geçer işlerin başına." diyerek kardeşinin omzuna dokunuyor.
-"İğnelemesen olmaz babacığım... Böyle işte bizim ilişkimiz yengeciğim."
Ne diyeceğimi bilmeyerek gülümsüyorum.
-"Alışıksın sen oğlum bir şey olmaz hem Eylül de aileden artık." Babasına dönerek:
-"Teşekkür ederim." diyorum.
-"Öyle..." diyor ablası...
-"Aykutun bizle tanıştırdığı tek kadınsın. Bence de ailedensin."
Aykuta doğru bakıyorum, kafasıyla onaylıyor.
-"Samimiyetiniz, ilginiz için teşekkür ederim." diyerek gülümsüyorum. Aykut elimden tutuyor.
-"Rica ederiz." diye yanıtlıyorlar...
-"Sandığın kadar kötü geçmiyor sanki..." diye fısıldıyor kulağıma...
-"Sanki..." diyorum sessizce...
Kahvaltıdan sonra bahçeye çıkıyoruz. Önde Aykut'un babası ardında Aykut ile ben... Boş kalan alanları nasıl değerlendireceğimizi, ağaç bakımı üzerine ve daha bir çok konu hakkında babasıyla sohbete dalıyoruz. Konuya yabancı kalan Aykut bize nadiren katılıyor, çoğunlukla izliyor. Az sonra babası içeri geçiyor. ve biz bahçede yürüyüşe çıkıyoruz...
-"Sonunda yalnız kalabildim seninle." diyerek yanağıma öpücük konduruyor. Sağıma soluma bakıyorum.
-"Hey benim mühitimdeyiz bebek sakin." diyerek kahkaha atıyor.
-"Ay hemen dalga geç zaten." diyerek dudak büküyorum. Elini omzuma atıyor. Bende elinden tutuyorum...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Eylül
General FictionEylülü ve onun çevresinde şekillenen bir garip olaylar silsilesini beraber çözmeye ne dersiniz?