Dışarı çıktım, kapının önündeki merdivenlere oturup annemi beklemeye başladım. Hemen karşımdaki ağaç dallarının esen rüzgarla eğilmelerini izliyordum. Rüzgar o kadar sert esiyordu ki; ağaçların dalları yere değiyordu. Sonra bir anda aklıma dedem ve babam geldi. Rüzgarı dedeme, ağacı da babama benzettim. Dedem ne zaman esip gürlese, babamda aynı bu dallar gibi eğilip bükülüyordu. Sert esen rüzgar; ne ağaca ne de dallarına zarar veriyordu. Bütün zorluğu; dalından düşmemek için sıkı sıkı tutunmaya çalışan yapraklar çekiyordu. İşte o yapraklar bizdik. Ama dalın unuttuğu bir şey vardı; tüm yapraklar döküldüğünde kendisi de çıplak kalacaktı, hem de çırılçıplak.