Bölüm 68

53.7K 2.9K 602
                                    

Devran'ın dudaklarından çıkan kelimeler kulaklarımın uğuldamasını, bedenimin titremesini ve her bir hücremin yoğun bir korkuyla dolmasını sağlayan kelimelerdi. O an ben birden fazla tecrübe kazanmış oldum ama kazandığım hiçbir tecrübeyi hissetmedim, anlamadım ya da görmedim. Kaybetme korkusu o kadar yoğundu ki, kendime defalarca kez kızmama neden olmuştu. Gözlerimin önünden hayatım kısa bir film şeriti gibi geçmedi belki ama birlikte geçirdiğimiz bir ayı geçen süre gözlerimin önünden geçti, en büyük korkum şu anda karnımdaki candı.

Ona bir şey olma ihtimali içimi kemiriyordu.

"N-nasıl yani?" Devran diliyle dudaklarını ıslatırken kısaca bana baktı, kemerimi taktığımdan emin oldu. İkimiz de kemerlerimizi ilk bindiğimizde takmıştık zaten. Gözleri alev alev yanıyordu, benimkiler ise çoktan dolmuşlardı bile.

Devran saniyeler içerisinde yoğun bir sinirle doldu, taşacak kıvama kadar geldi ama başarılı olmadığı kesin olsa da bunu bana belli etmemeye çalıştığı bariz belliydi. "Endişelenme," dedi dişlerinin arasından. Oysa adım kadar emin olduğum bir gerçek vardı ki o da Devran'ın benden daha fazla endişeli oluşuydu. Bu farkındalık korkumu körükledi ve Devran fark etmemiş olsa da birden kasıklarıma batan ağrıyla olduğum yerde irkildim.

"Çok yavaş gidiyoruz, durulmayacak gibi değil." Bunu beni rahatlatmak için mi söyledi bilmiyorum ama hızla başımı sallarken yalandan söylese dahi ona inanırdım. Derin bir nefes alıp kucağımdaki elime uzandı. Sert bir buseyi kondurduktan sonra elimi serbest bıraktı. Her bir hareketini beni sakinleştirmek için yaptığını biliyordum. Oysa ben çoktan ağlamaya başlamıştım bile.

"Şşt." Aynalardan arkasını kontrol etti. Sabah saatleri olduğu için, bir de hafta sonu olduğu için sokaklarda hareket halinde olan pek araba olmaması bizim şansımıza olan tek şey olmalıydı. "Ağlama bebeğim, senin sayende en az hasarla atlatacağız şimdi." Daha yumuşak bir ses tonu kullanmaya çalıştı, elbette bu hızla bir yere çarpsak dahi çok yüksek ihtimalle burnumuz dahi kanamadan kurtulurduk lâkin sokak buzluydu. Kayma ihtimalimiz beni en çok ürküten şeydi. Dahası ise birine ya da bir hayvana çarparsak daha da kötüydü. Yine de tüm kalbimle Devran'a güveniyordum. Kendimi toparlamak için derin bir nefes aldım. Toparlama girişimimde başarısız olsam dahi konuşabildim. "Peki ne yapacaksın?"

Çenesiyle önünü gösterdi. "Korkma, şuradaki kaldırıma çıksam dahi duracaktır araba." Gösterdiği kaldırımda bir karıştan fazla kar vardı, kaldırımın hemen önünde ise bir direk vardı. "Söylediğinden beri gaza basmadım bile." Eğer araba kaldırıma çıkmamızla duramazsa direğe çarparak dururdu ki neredeyse imkansız olsa dahi direğe kalmadan arabanın durmasını dilemekten başka bir çarem yoktu. Devran da benim gibi düşünüyor olmalıydı ki "Sıkı tutun," diye mırıldandı.

Cümlesi biter bitmez araba pek de alçak sayılmayan kaldırıma altını bir miktar sürterek çıktı, aynı anda Devran'ın önüme uzattığı kolunu gördüm lâkin kolunu idrak etmeme kalmadan gözlerimi korkuyla kapamıştım bile. Kasıklarımdaki ağrı daha da arttı ve bir iki saniye sonra ise araba çarpmanın oluşturduğu sarsıntıyla durdu. İkimiz de sarsıldık, çıkan sese de bakılacak olunursa pek de yavaş çarpmamıştık. Öyle ki ön camın çatladığını çıkan sesten anladım. Emliyet kemerim takılı olmasına rağmen Devran'ın kolu sayesinde minimum derecede sarsıldım.

Gözlerimi açmadan dudaklarımdan çıkmayı bekleyen hıçkırığı tutmadım. Ellerimi anında yüzüme kapadım ve göz yaşlarının gözlerimden firar etmesine izin verdim. Devran'ın kemerini açtığını işittim, "Geçti," diye mırıldanıp üzerime eğildiğini hissetmemle ağlamam şiddetlendi ve kollarımı sıkıca boynuna sardım. "Özür dilerim," diye yakındım ağlamalarımın arasından. Hıçkırdım. "Benim hatam, arabaya binmeden önce sana söylemeliydim." Yeniden hıçkırdım. "Çok salağım."

Başı Yok Sonu ÇokHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin