Bölüm 31

95.6K 4.2K 1.4K
                                    

Selamlar, biz geldik! Sizi hemen bölüm ile baş başa bırakmak istiyorum lâkin şöyle bir bilgi de vermem gerek ki ağır yaralandım... şaka şaka. Elimi kesmedim elimi biçtim. O yüzden bu bölümü yazarken cidden zorlandım. Hatalarım var ise şimdiden affola.

Şimdi bölüme geçebiliriz.

Keyifli okumalar!!

♤♤

Devran'ın dediğini yapıp bol bol dinlenmiştim. Yani... kısmen.

Odamı temizlemem ve yarın için birkaç çeşit tatlı yapmam haricinde tamamen kendimi dinlenmeye vermiştim. Göz altı morluklarımın ciddi oranda azalması başarılı olduğumun kanıtı sayılırdı.

Geçirdiğim boş günün ardından ertesi gün sabah erken saatte ayaktaydım. Gideceğimiz yer bize yaklaşık bir buçuk saat uzaklıkta olan, mavi ile yeşilin birleşme noktası diyebileceğimiz güzellikte bir yerdi. Yılda bir kez gittiğimiz bir yerdi ama ilk defa Devran ile birlikte gidecektik. Çünkü kendisi her sene farklı bir sebepten ötürü bizi ekiyordu.

Hızlı bir duşun ardından göğüs kısmını birbirine bağlayan ince şeritler olan kırmızı renginde bir mayo giydim. Aynı şeritlerden sırtında da vardı. Altına da fazla kısa olmayan siyah bir şort giyindim, saçlarımı açık bıraktım. Gideceğimiz yer oldukça sakindi, kimsenin pek bilmediği bir yerdi. Üzerimde onun rahatlığı vardı. Oraya giderken giyindiklerime abilerim karışmazdı, Devran'ın da birşey demeyeceğini umuyordum.

Yanıma alacağım yedek kıyafetleri ve güneş kremlerini de siyah renk bir kumaş çantanın içine yerleştirdim. Ben çantamı ayarlarken aşağı kattan sesler yükselmeye başlamıştı bile. Abimler de buraya geleceklerdi, kahvaltıdan sonra çıkacaktık.

Aşağı indiğimde annemin kahvaltılıkları salondaki yemek masasına taşımış olduğunu gördüm. Annem "Kızım çayları da al gel," diyince başımı sallayarak dediğini yaptım. Hep birlikte kahvaltımızı yaptıktan sonra gidecek yiyecekleri ve buzları ayarlamaya başladık.

Yeliz abla Enes'i abime vermişti, bize yardım ediyordu. "Anne sen çantanı ayarla. Gerisini biz hallederiz." Annem Yeliz ablanın dediğini yapıp yukarı kata, kendi çantasını hazırlamak için çıkınca Yeliz abla yanıma sokuldu. Omzuyla omzumu dürtünce göz ucuyla ona baktım. "Nasıl gidiyor?" diye sordu sırıtarak. Neyi kast ettiği apaçık ortadaydı. Devran ile beni soruyordu.

Bu haline gülüp elimdeki çatal ile ıslak kekleri önümdeki saklama kabına koymaya devam ettim. Ayrıntı vermeden yalnızca "İyi," dedim. Gerçekten de iyi gidiyordu çünkü. Devran sanki eski Devran değildi. Sürekli elbiseme, eteğime laf atmıyordu. Emre ile gece çıkmış olmama ve ona haber vermemiş olmama rağmen buna dahi laf etmemişti, ciddi oranda ilerleme kaydetmişti.

Şimdiki tek dileğim bu ilerlemenin bozulmamasıydı.

Aklıma gelen ayrıntıyla ben de omzumla onu dürttüm. "Sayende," dedim uzatarak. Doğan abim eğer her fırsatta Devran'dan ayrılmam gerektiğini söylemiyorsa bu Yeliz abla sayesindeydi. Abimi onun ikna ettiğini biliyordum. Zaten abimi Yeliz abladan başkası ikna edemezdi, hiçbir konuda.

Açık saçlarını eliyle savurup üstten üstten bana bakarak "Benim için çocuk oyuncağıydı," dedi. Abimin üzerindeki etkisinin gayet de fatkındaydı. Birbirlerini çok sevdiklerini yalnızca gözlerine bakarak dahi anlayabilirdiniz. Saklama kabı dolunca ağzını kapayıp kenara kaldırdım. Çekmeceden iki çatal alıp birini Yeliz ablanın önüne bıraktım, sığmayan birkaç dilim kek vardı. "Sana daha öğretmem gereken çok şey var. Bir erkeği ikna etmek kadar kolay bir şey yok." Merak ettiğim için "Nasıl?" diye sordum.

Başı Yok Sonu ÇokHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin