Bölüm 74

48.3K 2.7K 394
                                    

Gözlerimle yarıdan fazlası boş olan salonu incelerken elimi günden güne şişen karnımın üzerine yerleştirip geriye yasladım. Yarın itibari ile bebeklerimle birlikte geçirdiğim on beşinci haftayı geride bırakıyorduk. Artık bu durum bana o kadar da garip gelmiyordu, kelimenin tam anlamıyla hamileliğe alışmıştım.

Geçtiğimiz haftalarda sürekli fazlaca uykum geldiğinden ve halsizliğimden yakınsam da artık onun da bir çözümü vardı. Tamamen dinç olmamı sağlamasa da bir gün işe gelip bir gün evde olmak bana çok iyi geliyordu. Aslında Emre de Devran da hamilelik boyunca evde kalmam taraftarlarıydılar ama bana tersti. Reşit oldum olası bu sektörün içerisindeydim, evde tüm gün boyunca öylece oturup akşamları gözleyemezdim.

Bu düzenin bir başka artısı da artık neredeyse her hafta yanımda olan can arkadaşım Emre'ydi. Aycan'nın benim yanımda olmadığı günler Emre vardı. İkisi de bana çokça yardımcı oluyorlardı. Evi resmen yeniden düzenliyorduk. Şimdiden merdivenlerin en başı için çocuk kilidi olan bir kapı yaptırılıyordu bile. Tabii şimdi takılmayacaktı ama hazırda duracaktı. Ve bunun gibi niceleri...

Resmen onlar için dünyayı hazırlıyorduk, tarif edilemeyecek kadar yoğun bir histi.

İçli bir nefes alıp bacaklarımı ileriye uzatıp gerindim. Şu anda salon o kadar da dolu olmadığı için bu denli rahat, Devran yanımda olmadığı için de elimde dolu olan bir kahve kupası vardı. Tam karşımda yardımcılardan biri olan Hatice, Hilal'in ünlü bir kafesinin sahibi olduğunu az evvel söyleyen kadın ile ilgileniyordu. Şebnem hanım daha birkaç dakika önce saçının boyunu kısaltmak için girmişti ve şimdiden fazlaca konuşkan biri olduğu anlaşılıyordu.

"Yani aslında saçımı geçen ay Londra seyahatinden Hollanda'ya dönerken kestirdim ama hâlâ çok kırık anacım. Bu ecnebilerin de bir şeyden anladıkları yok." Elini havada salladı. "Hayır yani onca da para döküyoruz. Değil mi ama?" İtici bir sesle seslice güldü. Salondaki diğer müşterilerin rahatsızca ona baktiğına şahitlik ettim. Geldiği ilk anda kendisinin deyim yerindeyse paraya taptığını belli etmekten hiç çekinmiyordu. "Ay umalım da siz becerebilin. Çok övdüler. Gelip bir gözlerimle görmek istedim." Ve ukalâ bir tipti.

Sorun şuydu ki eğer kırıklarından tamamen kurtulmak istiyorsa platin sarısı yapmak için bir hayli uğraştığı saçlarının yarısından fazlasını kesmesi gerekirdi. Bir önceki kuaforü kimdi bilmiyorum ama belli ki saçlarını çok yıpratmıştı. Saç konusunda mesleğimin bir getirisi olarak oldukça özenliydim. Nasıl bir dişçi çürük dişi hemen çekmek yerine yapılabilir mi diye bakıyorsa ben de kesmeden saçı canlandırabilir miyiz diye düşünüyordum. Empati çok önemliydi. Kimse saçlarının hatrı sayılır bir kısmını bir anda çöpe göndermek istemezdi.

Uzaktan izledim. Hatice henüz yeni başlasa da eli yatkındı. İşe başlamadan evvel bizim verdiğimiz eğitimle de bir hayli kendini geliştirmişti. Müdahele etmek kendi özgüveni açısından da iyi olmazdı. Yanlış bir şey yaptığı an zaten müdahale ederdim lâkin buna gerek olmayacağına da adım kadar emindim. Çalışan seçerken gerçekten çok titiz davranmıştık, hepsinin arkasındaydım.

Hatice kadına yapabileceklerimizi söylerken gözüm girişe takıldı. Oturduğum koltuktan net bir şekilde girişi görebiliyordum. Girişte ödemelerin yapıldığı bir bölüm vardı, benim olduğum kısım saç, yan oda tırnak ve üst katta kişisel bakımdı. Gelen genç kızı gözüm bir yerden ısırıyordu ama nereden olduğu konusunda emin olamıyordum. Kız eliyle saçlarını gösterdi, Özge gülümseyerek benim olduğum kısımı gösterdi ve kız hınçla buraya ilerlemeye başladı. Gözlerimle üstün körü salonu taradım, kendimden başka ona yardımcı olabilecek birini göremeyince de yalnızca birkaç yudum alabildiğim kahveme acıklı gözlerle bakıp ayağı kalktım. Kız ile ilgilenirken en azından yarisını içsem ne olurdu ki sanki? Bu sırada da kız gelmişti zaten.

Başı Yok Sonu ÇokHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin