Devran bir elini belinin kenarına yerleştirdi, öteki ise burun kemerini sıkmakla meşguldü. Sakinleşmek amacıyla mahallenin bir ucuna bakarken "Emre," diye homurdandı. Emre sanki ufak bir çocuktu da kızmamak için kendini tutuyor gibiydi. Şu anda düşünmem gereken son şey bile değildi belki ama ulan... Devran'dan da ne iyi bir baba olurdu be...
"Tamam," dedi burnundaki elini de, belindeki elini de indirirken. Böylece tam dalmak üzere olduğum düşüncelerimden de sıyrılıvermiştim. Başımı hızlıca iki yana salladım. Sakin ol Betül, dedim kendi kendime. Kına gecende de çocuk düşünmezsin be kızım. "Ben gitme desem duracaksın sanki, git. Git de olayı yumuşat, sakinleştir." Tek kaşım havaya kalktı, neyi yumuşatması gerekiyordu ki? Emre de benim gibi düşünüyor olmalıydı ki "Pardon," diye mırıldandı.
Bana bir adım yaklaştı. "Ben bir şey mi kaçırdım? Neyi yumuşatacağım?" Bilmiyorum anlamında dudaklarımı büktüm. On dakika önce adamın biri aklımı almıştı da, toparlaması zor oluyordu.
Tıpkı Emre gibi fısıldayarak "Anlamadım," diye söylendim. Devran bizi duymuyormuşuz gibi fısıldaşarak konuşuyorduk ve o da kaşlarını çatmış bize bakıyordu. Güldü. Ne ben, ne de Emre bu tepkiyi beklemiyorduk ki kısa bir an birbirimize baktık. "Hasbinallah," diye homurdandı sinirle gülerek. Emre bana biraz daha yaklaştı. "Ay sinirleri mi bozuldu acaba?" Eliyle boydan boya Devran'ı gösterdi. "Bi' tutarsız davranıyor sanki?"
Tepki vermeme kalmadan "Diyorum ki," dedi baskılı bir sesle. Bıraksaydı biz aramızda o yokmuş gibi konuşmaya devam ederdik, kesin. Tahamül seviyesini geçmek üzereymişiz gibi bize bakıyordu. Tane tane konuşmaya başladı. "Birazdan mantığını hâlâ anlamadığım bir şekilde kadınımı ağlatacaklar. Git ki moral olasın."
Emre ile birbirimize bakıp aynı anda uzatarak "Ha," dedik. Şu anda ne yaşıyorduk, kimse sorgulamıyordu da ama Aylin'in bahsettiği gibi bu geceyi hatırlayacaksam eğer bu sahne için gülerdim. İkimiz de salak salak Devran'ın açıklamasını dinlemiştik. Cidden...
"Tamam o zaman," dedi Emre bileğimden kavrarken. "Biz tehlikeli sulardan çıkalım, yoksa siz sokak fantazisi yapacaksınız." Gözlerimi kocaman açıp dişlerimin arasından "Emre," diye tısladım. Devran ise "O dilini koparırım," diye homurdanmıştı. Emre gülerek omuz silkti ve daha fazla oyalanmamıza izin vermeden beni bahçenin içine doğru sürükledi. Omuzumun üzerinden ona son defa baktığımda elinin tekini cebine sıkıştırmış, yüzündeki tebessümle bana bakıyordu.
Bahçeye girmemizle Gülnur anne ve annem tarafından abluka altına alınmamız bir oldu. Gülnur anne nereden geldiğimi oldukça iyi biliyor olmalıydı ki annem bana "Neredeydin?" diye sorarken dudaklarını birbirine bastırmış, gülümsüyordu. Gülnur anneye kaçamak bir bakış atıp "Hava alıyordum," dedim. Oysa şimdi yalan atmak için kıpırdanan dudaklarım az evvel karşımdaki kadının oğlunun dudakları üzerindeydi.
Gülnur annenin yüzünde öyle huzurlu bir tebbessüm mevcuttu ki insan utanamıyordu da. Bir anne olarak oğlunun sevdiği biriyle birlikte oluşundan mutluydu.
Neyse ki fazla uzatılmadı. Beni Hurrem sultan koltuğuma oturttular, o sırada Emre saçımın bozulan tutamlarını düzeltmiş, bir de başıma kırmızı bir tül örtmüştü. Bahçenin tam ortasına konumlandırılmış sandalyeye de yine Emre yardımıyla oturdum. "Ulan," dedi kulağıma yaklaşarak. "Ne acayip yer he, herkes ağlamanı bekliyor."
Tülün ardından yüzümü görmeye çabasıyla bakarken oldukça komik gözükmuştü gözüme. "Ya gitsene önümden, odaklanmam lâzım." Millete çaktırmamaya çalışarak elimin üstünü canımı pek yakmayacak şekilde tırnaklarıyla kıstırdı. "Sanki odaklanmana gerek var, iki gün sonra bize saatlerce uzakta olacağını, bizi sadece telefonun ekranından görebileceğini hatırlayınca zaten ağlarsın."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Başı Yok Sonu Çok
General FictionBu kurguda argo, küfür ve yetişkin içerik barındıran sahneler bulunmaktadır. ●○●○● "Beni sokmaya çalıştığın kalıpta olmadığımı sen de ben de gayet iyi biliyoruz." Ne kast ettiğini gayet net anlamıştım sanırım. Ona sürekli abi dememi kast ediyordu. "...