Devran biraz önce ablasından duyduğu gelin, lafından sonra epey keyiflenmişe benziyordu. Yüzündeki keyifli ifadeyi fark etmemek asla mümkün değildi oysa ben birlikte olmamıza, aramızda tensel temas geçmesine rağmen utanıyor ve buna engel olamıyordum.
Devran'ın dudaklarında fark edilmesi zor bir kıvrım mevcuttu. Onu tanıyan herkes bu kıvrımın ne kadar değerli olduğunu çok iyi bilirlerdi. Mesleğinin getirisi olsa gerek, dışarıda pek bir ciddi, pek bir suratsız olurdu genelde.
Bir kazaya mahal vermemek için kısa kısa bakıyordu bu halime. Keyifli olduğundan bahsetmiştim zaten. "Yeter," diye homurdandım başımı sağ tarafımdaki cama çevirerek. Hava kararmıştı, sokak lambaları yanıyordu. Camdaki yansımasından görüyordum ki hâla bana bakıyordu. "Ne yeter?"
Cidden, ben de derdim ki hiç benzemiyor kız kardeşlerine. Ne de yanılıyormuşum meğer.
"Şöyle bakmayı keser misin lütfen? Utanıyorum," diye dile getirdim hislerimi. Kucağımdaki elimi bugün bilmem kaçıncı defa kucağına çekerek sıkıca kavradı. Anlaşılan araba yolculuklarımızda sürekli sol elimi işgal altına alacaktı. Eh tabii benim de sikayet ettiğim falan yoktu. Sadece şundan bir ay öncesinde bir ilişkiye sahip olacaksın deselerdi bu sözlere gülerdim kesin, çünkü bu durumlar her zaman bana oldukça uzak gelirdi. Hala alışmaya çalıştığım bir gerçekti.
"Olmaz," dedi parmaklarımızı birbirine geçirip. Bakışlarım kenetlenen ellerimizde takılı kaldı bu esnada. Birbirlerine cuk oturmuşlardı ellerimiz, onun teninde koyu olduğunu söyleyemezdim lâkin benim ten rengimden koyu olduğunu söyleyebilirdim. Ellerimizin bu zıt olan renklerinin bile bir uyum sağladığını düşünüyordum.
"Kızım bunca zamandan sonra bulmuşum seni, bakarım tabii. Engel olamazsın," dedi sesine yansıyan mutlulukla. Yutkundum, güzelliği nefesimi kesiyordu. Neredeyse eve varmıştık bu sırada.
Mahalledeki kahvenin önünden geçerken Kasım amcayı gördüm. Pamuk amcanın da olduğu bir masada oturuyorlardı. Devran arabayı fark eden babasına kısa bir kornayla selam verdi. Sanki herkes arabanın icerisini görecekmiş gibi olduğum yerde kasıldım. Daha sonra saçma olduğunu düşünüp önüme döndüm.
Sonunda bizim sokağa giriş yaptık, Devran arabayı her zaman park ettiği kısma park etti. Çantamın içerisine telefonumu koyarken Devran arka koltuktaki ceketini bana uzattı, "Şunu tutsana," dedi sakince. Ceketini de alarak indim arabadan. Sokakta in cin top oynuyordu, kimsecikler yoktu. Peşimden inip arka koltuktaki birkaç dosyayı ve gelirken aldığımız dosyayı kucladı. "Yardımcı olmamı ister misin," diye sorunca başını olumsuzca salladı.
Önden ilerleyip Devran için bahçe kapısını açtım. Ardından kapayıp evin kapısını çaldım. Ben kapıyı Çiçek abla açar sanıyordum lâkin en son açmasını isteyeceğim kişi olan annem açtı kapıyı.
Dudaklarım hayretle açılacaktı ki zor tuttum. Absürt bir görüntü yoktu ortada ama annem de Devran ve beni yan yana, üstelik ceketini de elimde görünce duraksadı. Kısa duraksamasının ardından kapıyı sonuna kadar açarken gülümsüyordu, "Geçin evladım," dedi normal çıkan sesiyle. Muhtemelen Çiçek abla anneme birlikte geleceğimizi söylemişti, yoksa şimdiye çoktan bizi sorgulamaya başlayacaktı.
Hemen ardımdaki Devran'ın elindeki dosyalara bakıp almak için ileri atıldı. "Ver yavrum, hadi çıkarın ayakkabılarınızı da gelin," diyip kucağındakinlerle içeri geçti. Muhtemelen salona, oradan da bahçeye geçecekti.
Derin bir nefes verdim ve omzumu kapının çerçevesine yaslayıp ayakkabılarımı çıkarmak için eğildim. Ayakkabılarımın ipleri bileğime sarılan modellerdendi, zor açılıyordu. Kenara kayıp, "Sen geç istersen," dedim Devran'a itafen.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Başı Yok Sonu Çok
General FictionBu kurguda argo, küfür ve yetişkin içerik barındıran sahneler bulunmaktadır. ●○●○● "Beni sokmaya çalıştığın kalıpta olmadığımı sen de ben de gayet iyi biliyoruz." Ne kast ettiğini gayet net anlamıştım sanırım. Ona sürekli abi dememi kast ediyordu. "...