Bölüm 40

91.5K 3.5K 816
                                    

Elimdeki tabağı annemin önündeki sehbaya bırakıp doğruldum ve başka kimin tabağı yok, onu kontrol ettim. Akşam yemeğini yemiş, hep birlikte bahçeye çıkmıştık. Şimdi ise Çiçek abla önderliğinde çay servisine başlamıştık. Herkesin önünde tabak vardı, bir benim yoktu ki iştahım da gidip kendime tabak yapacak gücüm de yoktu. Aslında... iştahım vardı ama Yadigar teyzenin karpuz muhabbetinden beri akşam saatlerinde yediklerime dikkat ediyordum.

O sebeple gidip kendime yumuşacık, bol çikolatalı bir dilim pasta almayacaktım.

Tüm gece boyunca Leyla teyzeye yaranmak için değil ama bakışlarından kaçabilmek için neredeyse hiç yerimde durmamıştım. O yüzden kendime oturmak için boş bir yer aradım, Devran'ın oturduğu üçlü koltuğun bir köşesi boş olsa da Yeliz ablanın oturduğu koltuğun yanındaki boş sandalyeyi gözüme kestirdim. Bahçedeki koltuklar nüfusumuza yetmeyince içeriden sandalye getirmiştik.

Devran'ın önünden geçmek üzereyken bileğimi kavrayınca elektrik çarpmış gibi etkilendim, irkildim ama irkildiğimi de kimseye belli etmedim. Tek fark eden kendisiydi, bunu adım gibi biliyordum. Bir şey söylemeden bileğimi kendisine çekti ve daha itiraz dahi edemeden yanına oturmamı sağladı. Memnuniyetsiz bir şekilde "Yeter koşturdun, otur biraz," diye homurdandı.

Odadan kaçar gibi çıkmamdan bu yana barut gibiydi tüm gece.

Nedenini bildiğim için de ses edemiyordum. Başımla az evvel oturmak için niyetlendiğim sandalyeyi gösterdim. "Oturacaktım zaten şuraya." Sesim ortamda yüksek ses olmasına rağmen olabildiğine kısık bir tonda yükseliyordu ki birbirimize bu kadar yakın olmasak duyamayacağını düşünürdüm. Ama ses tonumun kısık çıkması elimde değildi, çaprazımızda oturan Leyla teyze şu anda gözünü dikmiş bize bakarken nasıl sesim çıksındı.

Şimdi yukarıda Allah vardı, kotü niyetli bakmadığını biliyordum yine de bu dikizlenmeyi sevmediğim gerçeğini değiştirmiyordu. Ben sadece birinin beni dikizlemesini isterdim, o da yanımda abartı denilmeyecek bir yayvanlıkta oturmuş yüzüme bakıyordu zaten.

"Cık," diye bir ses çıkarıp parmaklarımızı birbirlerine geçirdi ve kendi bacağının üzerine yerleştirdi. Bunu tüm aile büyüklerimizle aynı ortamdayken yaptı. Utanılacak bir şey değildi elbette ama o kadar utandım ki bırakmayacağını bilmeme rağmen elimi çekmeye çalıştım. "Yanımda oturmanı istiyorum, yoksa oturacağın falan yok senin." Son sözü bunlar olmuştu, ardından sakince önüne döndü ve babamların sohbetini dinlemeye başladı.

Dudaklarımı birbirine bastırarak tuttuğu elime ait olan kolumu, koltuk ile kolunun arasına sokarak ilk bakışta ellerimizin göze çarpmamasını sağladım. Yaptığım hareket ona neredeyse yaslanmamı sağlamıştı ama zaten Doğan abim ile paylaştığımız koltukta bana kalan alan oldukça dardı, bunun da dikkat çekmeyeceğini düşünmüştüm.

Devran her seferinde elimi bırakmadan çayına ya da tabağına uzanıyordu üstelik eşlik ettiği sohbet de gerginliğini bir nebze üstünden atmasını sağlamıştı. Biten çaylar için yardım etmek istememe rağmen bir an olsun yerimden kalkmama müsade etmemişti, ben de dikkat çekmekten korktuğum için isteklerine uymuştum.

Annemlerin oldukça sıkıcı olan sohbetlerini dinlemek istemesem de elime telefon da alamıyordum, vestiyerdeki çantamda kalmıştı. Kendimi bir süre daha dinlemek için zorladım ama yok, daha fazla gitmiyordu. İsteyip istememekte kararsız kalsam da en sonunda boştaki elimi Devran'ın pazusunun üzsüne koyarak dikkatini çektim. Gözlerini alttan alttan ona bakan bana dikip "Söyle güzelim," dedi kısık sayılmayacak bir ses tonuyla.

Doğan abimin homurdandığını duydum. "Ulan yanımda bari kardeşimden biraz uzak dur ya," dedi Devran'a eğilerek. Devran burnundan bir nefes vererek gülüp "Kusura bakma abisi, aklımdan çıkmışsın," dedi alaycı bir sesle. Doğan abim dizini sertçe Devran'ın dizine vurup yeniden homurdanarak önüne döndü. "Bir daha olmasın." Oysa o da bir daha olacağını biliyordu, Devran'ın kimseden bir çekincesi yoktu çünkü.

Başı Yok Sonu ÇokHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin