Gecenin bir saati Gökhan'ın arabasının arka koltuğuna saklanmış olmam, ne kadar cesaretli olduğumu gösteriyordu. Ya da aptal..
Ama napayım, Rüzgâr ile hararetli bir şekilde bir şeyler konuşuyorlardı. Bugün gece 2 gibi çatışma falan olacaktı. Yani aklım en fazla bu kadarına çalışmıştı. Konuşmanın diğer kısımlarını dinlesem de, anlayamamıştım.
Ama sonuç olarak aksiyon severdim!
Gökhan'ın durgun bir şekilde arabaya doğru geldiğini fark ettiğimde, hızla eğildim. Küçük olmanın faydaları!
Her yere kolaylıkla sığabiliyordum!
Gökhan, söylenerek arabaya bindi.
"Sikeceğim şimdi Mehmet'ini de Koç'unu da! Orospu çocuğu!"
Gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım. Adam ne güzel sövüyordu zaar!
Arabayı çalıştırdı. Burnunu çeker gibi oldu. "Burası kadın mı kokuyor ya?"
Hasiktir! Adam köpek gibi koku alıyordu lan!
"Sanırım en son seviştiğim kadının kokusu kalmış," Dedi, ciddi bir tonlamayla. "Adı neydi ya onun?"
Yüzümü ekşittim. Ciddi olamazsın Gökhan!
Arabayı sürmeye başladı. "Kokusu da ne kadar güzelmiş kahpenin!" Diye, mırıldandı.
Gökhan sanırım fazla uykusuzdu. Ve uykusuzluğun onda kafa yaptığı aşikârdı.
10 dakikalık yolculuğun ardından, ben acayip sıkılmıştım!
"Gökhan!" Dedim, dan diye.
Gökhan, yerinden sıçradı. Arabayı ani bir frenle durdurdu.
"Senin ne işin var lan benim arabamda!"
Şirince sırıttım. "Aksiyon severim." Diye mırıldandım, bir kedi yavrusu edasıyla.
Gökhan, hayretle geriye yaslandı.
"Tamam da o kadar araba içinden neden benim arabam?!"
Umursamaz bir tavırla omuz silktim. "Kilidi açık tek araba seninkiydi."
Gökhan, alayla dikiz aynasından bana bakıyordu. "Benimle gelmen senin için tehlikeli klişelerine girmeyeceğim Naz! Benimle gelebilirsin. Lâkin Rüzgâr veya diğerlerinden birinin arabasından inmiş gibi yapman şartıyla."
Yok daha neler! Hayretle Gökhan'a bakıyordum.
"Ne? Senin yüzünden Rüzgâr'ın çenesini çekmek istemiyorum. Diğerleri çeksin!"
Dudağımı büzdüm. "Tamam, peki." Diye, mırıldandım. Gökhan memnuniyetle gülümsedi.
"İşte böyle benim minik prensesim." Dedi, alaylı bir tonlamayla. "Evet şimdi sadece yarım saatlik bir yolculuğumuz kaldı. Lâkin beni böyle burada lafa tutmasaydın, şimdiye orda olmuştum. Senin yüzünden geç kaldım!"
Güldüm. "Canımız sağ olsun canım." Dedim, sırıtarak.
Gökhan hayretle arabayı çalıştırdı. "Rüzgâr ikimizinde amına koyacak Naz'cığım."
Gözlerim fal taşı gibi açıldı. "Terbiyesiz!"
"Gökhan.." Dedim. Gökhan'ın yorgun bakan gözleri, dikiz aynasından benim gözlerimle buluştu. "Rüzgâr gerçekten de 38 yaşında mı?"
Güldü. "Hayır 28 demek isterdim. Ama gerçekten 38 yaşında."
"Çüşş hıamına! Şaka gibi lan!" Dedim, heyecanla. Adam benden 20 yaş büyük olabilirdi. Fakat en fazla benim abim gibi duruyordu. Ama tövbeler olsun ne abisi?! Ben ona abi demek istemiyordum!
"Sen de mi 38 yaşındasın?" Diye sordum, merakla. Gökhan da 38 gibi durmuyordu. Aksine en fazla 28 gibiydi..
"Ben 26 yaşındayım Naz."
Gökhan küçüktü. Belliydi de zaten! Bebek suratlıydı. Sevimliydi. Ses tonu ve duruşu fazla etkileyiciydi. Bir Rüzgâr Aras etmezdi ama... etkileyiciydi işte.
Elimi, Gökhan'ın pürüzsüz yüzünde gezdirmeye başladım. Çenesi kasıldı. "N'apıyorsun lan?"
"Cildin hoşuma gitti beyaz ve pürüzsüz beybifeys." Diye, mırıldandım.
"Bebeğim beybifeys olabilirim ama şu an araba kullanıyorum farkındasındır umarım?"
Kaşlarım şaşkınlıkla havalandı. "Ne alâka?" Diye, sordum hayretler içerisinde.
"Beni tahrik ediyorsun gerizekalı!"
"Yok daha neler! Sadece yüzünde elimi gezdirdim. Sen kuduruk herifin tekiysen ben napayım?!"
Gökhan derin bir nefes çekti içine. Dilini dudaklarında gezdirmeye başladı. "Saat gecenin ikisi farkındasın değil mi?"
Ne yani erkekler geceleri kuduruyorlar mıydı?
"Yani siz erkekler geceleri mart ayına giren kediler gibi oluyorsunuz?"
Gökhan küçük bir kahkaha patlattı. "Seni sevdim." Diye, mırıldandı. "Diğer kızlar gibi değilsin."
Alayvari bakışlarla Gökhan'a bakıyordum. "Beni daha bugün tanıdın koca adam. Diğer kızlar gibi olmadığımı nerden biliyorsun?"
Yüzünde muzur bir ifade vardı.
"İki ay önce lunapark da çocuğun biri sırf seninle tanışmak istedi diye çocuğa yumruk atmıştın." Dedi, gülerken. "Bence çocuk gayet yakışıklıydı. Ona bir fırsat vermeliydin."
"Yok artık!" Diye, cırladım. "Beni takip mi ettin? Allah'ım çok heyecan verici!"
Gökhan gözlerini devirdi. " Ya ya ne demezsin." Diye, mırıldandı kendi kendine.
Öyle bir sohbete dalmıştım ki, Gökhan'ın arabayı ne denli hızlı kullandığını fark edemedim.
Gökhan birden bire durgunlaştı. Neden durgunlaştığını anlayamasam da, yorgunluğuna verdim. Sonuçta yorulmuştu, durgun olması normaldi. Öyle değil mi?
"Koltuğa yat Naz." Dedi, Gökhan sakince. Koltuğa uzanmadan önce birkaç saniye çevreme bakındım. Uzanmadan önce gördüğüm son şey ise, korkunç görünen orman yolları ve oldukça büyük eski bir depoydu.
Gökhan'ın lafını ikiletmeden koltuğa uzandım. Ah çok rahattı! Tam uyumalıktı. Ama uyuyamazdım. Birazdan buralar savaş alanına dönecekti. Hissediyordum.
Hislerim kuvvetlidir!
Heyecandan elim ayağım birbirine girmişti. Hayatımda ilk kez mafya çatışması görecektim!
Tamam bunlar hayallerimde ki gibi gaddar, psikopat ve soğuk kanlı değillerdi. Ama sonuç olarak mafyalardı öyle değil mi?
Ah çok heyecan verici!
Gökhan arabayı durdurdu. Yavaşça arabadan indi. Benim heyecandan elim ayağım birbirine dolandı.
Sanırım şimdi başlıyorduk! Ya da başlıyorlardı. Her neyse canım ne fark eder..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kapının Ardında ki Yüz (+18)
HumorHer şey Ece Naz'ın üvey babasının kendisini borçları karşılığında bir adama vermesiyle başlıyor. Lâkin Ece Naz klasik kitaplarda da ki kızlar gibi değil. Kafasına göre hareket eden vurdum duymazın teki. Siz de Ece Naz ile gülüp, eğlenmeye hatta yer...