~50~

3.6K 100 14
                                    

Şu an havaalanında götümüz dona dona uçak bekliyorduk. Geldiğimizden bu yana Kartal elimi hiç bırakmamıştı. Sıcacık eli, buz gibi tenimi yakıyordu ve beni gerçeklikten biraz olsun uzaklaştırıyordu.

Bu çok çok güzel bir yanıştı...

Uçak yarım saate kalkacaktı. Ve ben uçağın kalkmasına yarım saat kala gitmek istemediğimi fark ettim.

Kartal'ın yanında olmak istiyordum. Bana o kadar iyi ve narin davranıyordu ki; kendimi ona teslim etmek istiyordum..

Keşke o da benimle gelseydi..

Burada halletmesi gereken işleri vardı ve ben istemesem bile onu çok iyi anlıyordum.

Gözlerimin önünde vurulan Rüzgâr'dan tut, Gökhan'a kadar hepsinden tiksiniyordum.

Gökhan sırf Pera'yı sevdiği için ve benim de ona benzeyişim yüzünden bana bu kadar ilgiliydi buna emindim..

Araf ise takıntılı bir manyağın tekiydi!

Rüzgâr'a gelince madem beni seviyordu neden bile bile beni Araf'ın müdür olduğu okula yazdırmıştı?

Madem bu kadar güçlüydü beni nasıl olur da Araf'tan koruyamamıştı?

Gerçi kendini bile koruyamamıştı orası muamma..

Gözlerimin önüne Rüzgâr'ın ayaklarımın dibinde vuruluşu geldiğinde, midem kasıldı. Titredim.

"İyi misin gülüm?" Diye, sordu Kartal. Yüzünde endişeli bir ifadeyle gözlerimin içine bakıyordu.

Başımı onaylarcasına salladım. Yalan söylüyordum. Hiç iyi değildim ve Kartal'ı boş yere endişelendirmek istemiyordum.

Bir an da hayatım tepetaklak oldu ve ben bunu sindirebilmiş değildim. Tamam önceden de çok mükemmel bir hayatım yoktu fakat her normal insanın yaşadığı gibi sıradandı.

Gözümün önünde kimse vurulmamıştı en basiti. Ya da takıntılı manyağın teki beni kaçırıp hafızamı sildirmeye çalışmamıştı. Hatta sırf ölen birine benziyorum diye kimse bana takıntı da yapmamıştı!

Ablam takıntılı olduğu Rüzgâr'ı anlatıyordu sürekli. Arada Hasan pezevengi ile birbirimize girip dalaşıyorduk. Ders çalışıyor, okulda yakışıklı kesiyor, bazen de birilerine sataşıp kavga çıkarıyordum. Yani gayet normal bir hayattı benimkisi..

Tek derdim yakışıklı bir sevgilim olmasıydı..

Şimdi düşündükçe bana ergen ve bir o kadar aptalca geliyordu. Bu kadar kısa sürede bana böyle düşündüren de neyin nesiydi?

"Abi çok soğuk ben arabaya gidiyorum ya! Vallahi götüm dondu!" Dedi, beni düşüncelerimden sıyıran Atakan'ın sitemkâr sesi.

"AA ne güzel işte! Götün buz tutar, osurup bizi sarartmazsın." Dedi, Kartal yapmacık bir ifadeyle.

"Abi o buzlar eriyince çok daha kötüsü olacak ama!"

"Atakan siktir git arabaya koş amına koyayım!"

Atakan zafer kazanmışcasına gülümsedi. Ve koşar adımlarla arabaya gitti. Güldüm.

"Pardon gülüm normalde hiç küfür etmem de, Atakan beni çığrından çıkarıyor işte."

"Tabi canım ben ikna oldum etmediğine." Dedim, gülerek.

Kartal yanağıma küçük öpücük kondurdu. "Sen çok üşümüşsün." Diye, mırıldandı hoşnutsuz bir şekilde.

Sıkıca sarıldı. Başımı göğsüne bastırıp, saçımı öptü.

Ağlamamak için alt dudağımı dişledim. İçime derin bir nefes çektim.

"Sadece bir ay Londra'da kalacaksın. O da güvenliğin için oraya gitmek zorundasın. Söz veriyorum her şeyi en kısa sürede halledeceğim."

Dudaklarını alnıma dayadı.

"Birazcık sabretmen gerekiyor. Yemin olsun ki bundan sonra her şey güzel olacak. Bunun için elimden geleni yapacağım."

Sarılışı daha da sıkılaştı.

"Çünkü ben de bundan sonra ki hayatımı mutlu geçirmek istiyorum. Acı olmadan, kimseyi kaybetmeden. Normal insanlar gibi yaşamak istiyorum.. şu pislik işlerden elimi ayağımı çekmek istiyorum."

Kalbim öyle bir sıkışmıştı ki, göğsüme sakladığım kağıt parçaları bile bana ağırlık yapmaya başlamıştı..

"En önemlisi de ben geri kalan hayatımda sadece sen ol istiyorum."

                                  .....

Rüzgâr alayvari bir ifadeyle, karşısında sinirden neredeyse kıpkırmızı olmuş Araf'a bakıyordu.

"Noldu işler planladığın gibi gitmiyor mu?"

Araf dişlerini gıcırdattı. "Sanki senin planladığın gibi gidiyor ya!" Diye, tısladı. Rüzgâr güldü.

"Ama ben senin kadar takmıyorum. Hatta senin aksine çabalıyorum. Ve planladığımdan daha güzel gideceğine de eminim."

"Eğer böyle amatörce davranmaya devam edersek zor gibi." Dedi, Araf. Yüzünde kendini bilmiş bir ifade belirdi. "Hatta Pera'nın mezardan çıkıp, ayaklanması bile daha olağan!"

Pera'nın adını duymasıyla, Rüzgâr'ın bakışları değişti. "Bakıyorum da Ece Naz'ı tanıdıktan sonra Pera'nın pabucunu dama attın. Baksana kızın mezara gömüldüğünü kabul edip, üstüne bir de alay konusu ediyorsun!"

"Kabullenmek zorundayım Rüzgâr. Pera benim için çok değerli onu hâlâ ilk gün ki gibi çok seviyorum. Lâkin o artık hayatta değil ve ben bunu istemeye istemeye hatta sike sike kabullenmek zorundayım!"

"Yani Ece Naz onun yerini doldurur diyorsun.."

Araf sinirle güldü. "Pera'nın yerini Ece Naz dahi kimsenin dolduramayacağını sana kaç kez daha söylemem gerekiyor?" Omuz silkti. "Lâkin unutmam gerekiyor. Onu bir daha getiremem ve önüme bakmalıyım."

"Önüne bakmalısın tabii.." dedi, Rüzgâr. Sesinde ki imayı Araf'ın anlamamasını umuyordu.

"Ve Ece her şeyiyle benim olacak. Pera'yı kaybettiğim gibi onu da kaybetmeyeceğim. Fakat önce dokuz canlı Gökhan ve Kartal piçinden kurtulmamız gerekiyor."

Rüzgar içinden 'o ikisinden kurtulduktan sonra senden de kurtulacağım' diye, geçirmeden edemedi. Şimdilik sessiz kalıyordu her şeye. Lâkin zamanla Araf'ın anlattığı her şeyi birbir kendisi yapacaktı.. "Tabii haklısın kardeşim." Dedi, sinsi bir ifadeyle. "O ikisinden kurtulmamız yakındır.."

Kapının Ardında ki Yüz (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin