Rüzgâr benden ayrıldı. "Şimdi gitmem gerekiyor. Uslu bir kız ol ve ders dinle." Dedi, çocuğuna öğüt veren anne edasıyla. Donuk bakışları dikkatle yüzümde geziniyordu. Ama ben o donuk bakışların ardında endişe görüyordum.
Benim için endişeleniyor muydu yani?
"Emrinde patron!" Dedim, komutan görmüş asker edasıyla. Sesimde alayvari bir tını vardı.
Rüzgâr olumsuzca başını iki yana salladı. Hiçbir şey demeden yanımdan geçip gitmeye yeltenmişti ki, kolundan tuttum.
"Şey... Rüzgâr." Dedim, sevimli bir şekilde sırıtmaya çalışarak.
"Yine ne var küçük baş belası." Dedi, bezgin bir tonlamayla.
"Burda okuyan gerizekalı zengin kendini Adriana Lima zanneden beyinsiz kızlara seninle sevgili olduğumu söyleyebilir miyim?"
Rüzgâr 'yok daha neler!' dermiş, gibi güldü. "Sen benimle dalga mı geçiyorsun?" Diye, sordu hayretle.
"En azından havam olur," Dedim, omuz silkerken.
"Burada durmuş ciddi bir şekilde seni dinlediğimde inanamıyorum!"
Bir şey dememi beklemeden ilerlemeye başladı. Ben mi?
Ben ise arkasından öylece bakıyordum..
Hadi ama ne vardı sanki kabul etseydi! Gerçi kabul etmesine dahi gerek yoktu. Ben herkese Rüzgâr Aras'ın benim sevgilim olduğunu söyleyecektim.
Üç tane kızın bana doğru yaklaştığını fark ettiğimde, sinsice gülmemek için kendimi zor tuttum.
"Hey sen!" Dedi, Karan'ın bahsettiği müdüre takık olan sarı kafa. "Rüzgâr Aras'ı nereden tanıyorsun?"
Havalı bir şekilde omuzlarımı dikleştirdim. "Sevgiliyiz." Dedim, umursamaz bir tonlamayla.
Hadi Ece Naz! Çok iyi gidiyorsun!
Kızlar kahkaha atmaya başladı. "O senin gibi çirkin bir kızı sevgilisi olarak kabul etmez. Hiç zannetmiyorum güzelim." Dedi, dip boyası çıkmış olan kırmızı kafa.
"Yatağına alıyordur." Dedi, esmer olan. Saf bir görüntüsü vardı. Salak salak gülümsüyordu.
Ellerimi belime yerleştirdim. Alayla sırıtmaya başladım. "Ben onu bir çocuğuyla kabul ediyorum da, o mu beni kabul etmiyor?!" Diye, cırladım. Sanırım biraz ciddiye almıştım..
Sıçtın Ece Naz! Hatta sıçıp suvadın!
Kızlar tekrar güldüler. "Biraz aptallık da varmış sen de." Dedi, sarı kafa.
Sinirlerim tepeme çıkmaya başlıyordu.
"Ne o sustun. Böyle bir okula gelme ihtimalin bile yoktu senin! Belli fakir bir aileden geliyorsun." Diye devam etti, sarı kafa.
"Hasiktir lan! En azından okul müdürüne abayı yakmadım ben sarı kafalı yelloz!" Diye cırlamamla kızı yere sermem bir olmuştu.
Diğer iki yelloz şaşırmış olmalılar ki, arkadaşları dayak yerken sadece izliyorlardı.
Kızın üzerine çıkıp, boğazına yapışmıştım. "Bize laf değil, icraat lazım güzelim!" Diye cırladım, Bağcılar kekosu emocu Hatice edasıyla.
Kızın suratına bir tane Osmanlı tokadı geçirmeyi de ihmal etmemiştim tabi...
Biri beni belimden tutup, kaldırdığında tepinmeye başladım. Kendimi kaptırmış olmalıyım ki, "bırak lan beni! Öldüreceğim bu kancığı!" Dedim.
Kendi kendime havaya girmiştim..
"Lan tepinmesene! Üstümü başımı batırdın hep!" Dedi, Gökhan'ın bir hayli neşeli gelen sesi.
Gökhan?
Hızla tepinmeyi bıraktım. Gökhan beni yavaşça yere indirdi. Hızla Gökhan'a döndüm.
"Sen nerden çıktın lan?" Dedim şaşkınlıkla.
"Gerçekten bilmek ister misin?" Diye sordu Gökhan, gevşek bir tavırla. Yüzümü buruşturdum. Gökhan omuz silkti. "Rüzgâr'ın okuldan çıkıp gitmesini bekledim. Çünkü sabah sabah onun çenesini hiç çekemeyeceğim!"
Gülümsedim. "Benim için mi geldin yani?"
Daha demin benden dayak yiyen sarı kafa inledi. Tüm sınıf onun başına toplanmıştı. Kimi gizlice sırıtıyor, kimi de yapmacık bir endişeyle kıza bakıyordu.
"Senin için geldim tabi! Ama şöyle bir bakıyorum da sabah sabah modundasın yine." Dedi, sırıtarak.
"Ece Naz Sancar ve Damla Tutal derhâl müdür odasına!" Diye, bağırdı nöbetçi öğrenci olduğunu tahmin ettiğim bir öğrenci.
Gözlerimi devirdim. Hah! Rüzgâr ağzıma sıçacaktı! Sıkıntıyla nefes aldım.
"Dakika bir gol bir." Dedi, Gökhan gülerek.
"Müdür beni korkutuyor!" Dedim, yüzümü ekşiterek. Hadi ama şimdi ya Rüzgâr'ı arayacaktı, ya da bana ceza verecekti!
"En fazla kıza attığın Osmanlı tokadının aynısından yersin. Belki de daha büyüğü kim bilebilir?" Dedi, Gökhan. Gülmemek için kendini zor tutuyordu.
Yutkundum. Gökhan'ın yüz ifadesi ciddileşti.
"Ben burdayım Naz. Kimsenin sana bir şey yapmasına izin vermem!"
Gülümsedim. "Hadi şimdi Araf Bey'i daha fazla sinirlendirmeden müdür odasına git." Dedi.
Başımı onaylayarak salladım. Tedirgin adımlarla müdür odasına doğru yürümeye başladım.
Hasiktir!
Müdür odası neredeydi lan?!
İnşallah odanın yolunu bulamaz da, müdürle yüz yüze gelmek zorunda kalmazdım!
Şimdi onun 'okulun ilk günü ilk saati kavga ettin velin gelmek zorunda' konuşmasını dinlemek istemiyordum. Gerçi bu normal bir hikaye değildi. Bu benim hikayemdi ve benim hikayemde klişelere yer yoktu!
Tamam belki biraz klişe olabilirdi. Ama azıcık ucundan..
Başımı kaldırmam ile 'Müdür Odası' yazan tabelayı gördüm.
Ulan normalde müdür odasını arıyor olsam bu kadar çabuk bulamazdım be!
"Ay hocam vallahi o beni tahrik etti!" Diyerek, müdür odasına giriş yaptım.
Ben müdürün yüzünde sert bir ifade beklerken, beklediğimin tam tersi çıkmıştı.
"Gel bakalım Ece." Dedi, yumuşak sesiyle.
"İşte Rüzgâr'ın sevgilisi olduğunu iddia edip, bana saldırdı."
Müdürün yüzünde alaylı bir ifade vardı.
"Pekâlâ." Dedi, tok sesiyle. Sert bakışları Damla'yı hedef almıştı. "Çıkabilirsin." Diye devam etti, yapmacık bir gülümsemeyle.
Damla müdürün sözünü ikiletmeden çıktı. Cidden mi? 'yia ama hojaam bu kız beni dövdü şikayetçiyim ben' demeden çıktı mı o?
Müdürün bakışları beni hedef aldı. Dikkatle yüzümü inceliyordu. Sanki her bir zerremi hafızasına kazımak istiyor gibi...
"O'na çok benziyorsun.." diye, mırıldandı kendi kendine..
Ben dediğinden hiçbir şey anlamadığım için öylece bakakalmıştım..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kapının Ardında ki Yüz (+18)
HumorHer şey Ece Naz'ın üvey babasının kendisini borçları karşılığında bir adama vermesiyle başlıyor. Lâkin Ece Naz klasik kitaplarda da ki kızlar gibi değil. Kafasına göre hareket eden vurdum duymazın teki. Siz de Ece Naz ile gülüp, eğlenmeye hatta yer...